Bahçenin arka tarafında çimenliklere oturmuş iki genç vardı. Biri hayranlıkla ağaçları, çimenleri ve gökyüzünü izliyor, diğeri de aynı hayranlıkla -kendisi bile fark etmeden- onu seyrediyordu.
Küçük olan belki de ilk defa dışarıya çıkıyor, sadece resimlerde gördüğü şeylerin gerçeklerini inceliyordu. Büyük olansa küçüğün bu şaşkınlığını ve sevincini memnuniyetle izliyordu.
"Dışarısı ne kadar da muhteşemmiş Profesör! Hayal ettiğimden çok daha güzel."
Gülmüştü Taehyung, Jungkook'a deney uygulanmaya başlandığından beri ilk defa içten ve samimi bir şekilde gülüyordu. "Mutlu olmana sevindim."
"Mutlu olmak ne demek? Sizin sayenizde şuan belki de sevinçten ağlayabilirim."
Çocuğun artık kendisi suçlamayıp üstelik kendisine ısınmasından memnundu Taehyung. Artık bir hobisi vardı; Jungkook'u mutlu etmek.
Jungkook yüzüstü yere uzanmış, yüzünü avuçlarının arasına alarak yerde gezinen minik karıncaları izlemeye başlamıştı. Ne kadar da eğlenceliydi onları izlemek!
"Jungkook... Acın biraz azaldı değil mi?"
"Hm hm."
Hala etrafı incelemekle meşguldü çocuk. Bulundukları çimenlik alan çok büyük değildi halbuki, bahçenin büyük bir kısmı araba park yerlerinden oluşuyordu.
"Bunların adı nedir Profesör?"
"Onlar karınca Jungkook, çok çalışkan hayvanlardır."
Taehyung karıncaları anlatırken Jungkook karıncalar ile ilgilenmeyi çoktan bırakmış, onlara doğru miyavlayarak gelen kediye gözlerini dikmişti. Kedi Jungkook'tan korkmuyor, aksine ona yaklaşıyordu. Küçük ve tatlı bir yavru kediydi. İki gencin önünde yuvarlanarak hoplayıp zıplıyor, Jungkook'un kahkahalara boğulmasını sağlıyordu.
Yavru kedi durduğu an Jungkook uzanıp onu kendine doğru çekmiş, sonra da kucağına koymuştu. Tüylerini okşarken kedinin mırlamasını duyuyor ve daha da gülümsüyordu. "Ne kadar da yumuşak Profesör! Siz de dokunsanıza."
Jungkook'u kırmamak için Taehyung da uzanıp Jungkook'un kucağındaki minik kediyi hafifçe okşamıştı. Yanında getirip bir kenara bıraktığı paketi alıp Jungkook'a uzattığında Jungkook hala kediyle uğraşıyordu.
"Bu nedir Profesör?"
"Senin için, bir hediye."
İşte o an, çocuk hayatındaki ilk hediyesini almıştı...
Jungkook kendisine uzatılan paketi büyük bir hevesle alıp açarken kucağında ki kedinin uzaklaştığını fark etmemişti bile...
"Bunlar harika! Ne diyeceğimi bilmiyorum, çok teşekkür ederim Profesör!"
Paketin içindeki kitapları çıkarıp üzerlerindeki resimleri tek tek incelerken Taehyung da en az onun kadar mutluydu. Jungkook'un kitapları sevdiğini anlayınca ilk işi birçok kitap satın almak olmuştu.
Hava kararmaya başlıyordu, Taehyung ayağa kalkmıştı. "Hadi Jungkook, gitmemiz gerek. Daha yemeğini bile yemedin."
Çocuk yalvaran gözlerle bakmıştı. "Ne olur Profesör, biraz daha kalalım."
Dayanamıyordu Taehyung, ama kabul edemezdi. "Üzgünüm Jungkook, ama mutlaka bir izin daha koparıp tekrar gelmemizi sağlayacağım."
"Söz mü?"
"Söz."
Jungkook, Taehyung söz verince ayağa kalkmış ve kitaplarını kucaklamıştı. "Ver Jungkook, ben taşıyayım."
Jungkook itiraz etmeyerek kitapları Taehyung'a uzatmış ve önden yürümeye başlamıştı. Binanın girişine gelmelerine az kalmıştı ki Jungkook sendelemiş ve Taehyung'un onu tutmasıyla son anda düşmekten kurtulmuştu.
"Jungkook! İyi misin?"
Belki de dışarı çıkmak iyi bir fikir değildi...
"Ah, iyiyim. Sadece... Sadece bir an başım döndü ve..."
"Tamam, hemen odana dönüyoruz, gel."
Jungkook'un koluna girerek onu hafifçe desteklediğinde tekrar yürümeye başlamışlardı. İçeri girip birçok laboratuarın önünden geçtikten sonra denek odalarının bulunduğu koridora gelmişlerdi.
"Biraz daha yavaş yürüyemez miyiz?"
Taehyung o an fark etmişti Jungkook'un zorlandığını... Belki de iyi hissetmiyordu ama kendini zorluyordu...
"Tamam."
Şimdi yavaş yavaş odaların önünden geçiyorlardı. Jungkook durduğunda Taehyung da durmuştu. Jungkook'a baktığında onun kaskatı kesildiğini görüp korkmaya başlamıştı.
İyi olup olmadığı soracaktı ki bir kadın çığlığı duymuştu. "Yalvarırım! Artık bu acıya dayanamıyorum! Ne olur yapmayın!"
Başka bir erkek sesi ise şiddetle bağırarak kadının sesini bastırmıştı. "Kes sesini!"
Jungkook'un gözleri doluyordu. İçerideki deneğin haykırışlarını duydukça gözyaşlarını tutması güçleşiyordu. Kendisi de aynı durumdaydı, tek farkla; ondan sorumlu olan kişi Taehyung'tu.
"Jungkook."
Jungkook cevap vermemişti, duymuyordu Taehyung'u.
"Jungkook buradan gitmemiz gerek!"
Taehyung, Jungkook'un gelen çığlıkları daha fazla duymaması için onu çekiştirerek yürümeye başlamıştı. Jungkook'un odasının önüne geldiklerinde içeri girmişlerdi. Taehyung kitapları Jungkook'un yanındaki masaya bıraktığında Jungkook hiçbir şey demeden ayakkabılarını çıkarıp yatağa uzanmıştı.
Gözlerini tavana diktiğinde hala az önceki şeyleri düşünüyordu. Kadının çığlıkları tekrar tekrar beyninde yankılanıyordu.
"Ben yemeğini birisiyle göndereceğim Jungkook."
Odadan çıkıp gitmişti Taehyung. Yemeğini başkasıyla gönderecekti, çünkü korkuyordu Jungkook'un ona soru sormasından. O kadınla ilgili bir şey sormasından korkuyordu.
Aç olmasına rağmen iştahı kaçmıştı Jungkook'un. Yemeğini yemeyecekti. Ölüme yaklaşıyordu gittikçe, hissediyordu bunu.
Odada kimsenin olmamasını fırsat bilerek tişörtünün omuz kısmını çekiştirerek hafifçe açmış ve tekrar dolan gözlerini pul pul dökülmeye başlamış ve rengi kahverengiye dönmüş kısma dikmişti.
Hayır, söylemeyecekti bunu kimseye. Bu yaraya benzeyen şeyin gittikçe vücudunun her yerine yayılmaya başladığını gizlemeye devam edecekti...
![](https://img.wattpad.com/cover/229401270-288-k214399.jpg)
YOU ARE READING
Room Number 28
Fanfiction"Nasıl bir şey bu Jungkook?" "Ne?" "Diyorum ki, nasıl birşey? Bir deneyin kurbanı olmak..."