Kendine sülük gibi yapışan genci zorla ittirdi Luhan.
"Senden nefret ediyorum Chen!"
Chen geri çekilmek yerine daha çok yapıştı Luhan'a. "Sen bizim bebeğimizsin ve ben seni çok özledim!"
"Chen, onu rahat bırak."
Kris'in sert sesiyle usulca geri çekildi Chen.
Luhan'ın gözleri Kris'i görmesiyle parlamıştı. "Uzun zaman oldu.." başını mahçupça öne doğru eğdi. ".. doğru düzgün teşekkür bile edemedim size."
Kris'in babacan tavırlarını hep sevmişti. Küçük bir aileydi onlar. Chen yaramaz çocukken, Sehun asi gençti. Luhan'ı bebek olarak görüyorlardı çünkü aralarına yeni katılmıştı. Kris ise herkesi kontrol eden, yanlışlarını düzelten bir babaydı.
"Her zaman size destek olacağımı biliyorsun." Kris etrafına bakındı. "Bunun için mi hayatını tehlikeye atıp buraya geldin?"
Luhan hızla kafasını iki yana salladı. Kendini saklamak için şapkasını ve maskesini takmıştı.
Umursamazca etrafına bakınan Chen'e kaydı bakışları.
"Kardeşin olduğunu öğrendim.." dedi yavaşça. "..iyi olup olmadığını görmek için burdayım."
"Benim düşünceli bebeğimm."
Chen tekrar sarılmak için öne adım atmıştı ki, Kris onu ensesinden yakalayıp geri çekti.
"Neden böylesin?" Luhan merakla sordu. "Dünya yansa senin tek derdin Marshmallow bulmak olur. Neden böylesin Chen?"
Chen ellerini cebine atıp Luhan'a baktı. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Marshmallowu ateşte kızartıp yedin mi? Veya kana bulayıp? Ne kadar önemli lezzetler olduğunu biliyor musun sen ha?"
Luhan pes etmek için ellerini havaya kaldırdı. "Pekala, sanırım seni hiçbir zaman çözemeyeceğim."
"Artık git Luhan." Kris emredici ses tonuyla konuştu. "Sana bir şey olursa dünyayı Sehun yakacak."
Luhan tebessüm edip kafasını salladı. Siyah maskesini tekrar yüzüne geçirdi, açıkta kalan yalnızca gözleriydi.
Arkasını dönüp bir kaç adım atmıştı ki, Chen'in sesiyle durdu.
"Bizden önce o avcıyı bulursanız.." yavaşça Chen'e döndü. "Lütfen bana getir."
Luhan kafasını salladı. Chen her ne kadar sakin gözüksede, içinde yanan alevler gözlerinden taşıyordu. Luhan ilk defa bu bakışı görmenin heyecanıyla yanlarından ayrıldı.
****
Nehir kenarından yürüyordu. Sanırım vampir olmasından dolayı, geceye ve gece olan her şeye bayılıyordu.
Sessizdi bir kere dünya, suyun akışını dinliyor, dolunayın ne kadar güzel gözüktüğüne bakıyordu.
Her şey onundu.
Her sokak, her mahalle, her cadde, her yıldız.. yalnızca onundu.
Adımlarını yavaşlatırken, gözlerini gökyüzünden yere doğru indirdi.
Bu gece sessiz değildi, bu gece tek başına değildi. Fazladan adım sesleri, ona bakan bir çift göz vardı.
Adımları dururken, kafasını yana doğru çevirdi, nehrin öbür tarafında, kendisi gibi yüzünü şapka ve maskeyle kapatan biri vardı.
Elinde zor zaptettiği bıçağı deli gibi titrerken, aynı zamanda etrafında turkuaz bir renk yayılıyordu.
Bıçağın büyülü olduğunu anlamamak aptallıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE KİNG // KaiSoo
LobisomemWolf // KaiSoo'nun ikinci serisidir. Öncelikle Wolf'u okumanızı tavsiye ederim.