06

337 32 61
                                    

jeongguk'un düşüncelerini tam olarak yansıtamıyorum ama umarım biraz da olsa yansıyor ve onu anlıyorsunuzdur.

bölümü bir yerden sonra medyayı dinleyerek yazdım, size de o kısmı belirttim

iyi okumalar...

Hevesliydim, onunla konuşmak için çok fazla hevesliydim. Bir şeyler söylemesini, sürekli sesini duymak istiyordum ama o her defasında beni mayıştırıyor ve uyumamı sağlıyordu.

O beni tanırken ben onu tanımıyordum bu durum ise biraz moralimi bozuyordu. O yüzden ona sorular sormaya çalışıyordum fakat tam olarak ne soracağımı dahi bilmiyordum. Beni soru sormadan tanımıştı ve ben de onu izleyerek tanımak istiyordum, onunla daha çok vakit geçirmek hiç gitmesin istiyordum. Hemen kabul etmeyeceğim dediğim halde böyle olmam belki biraz tuhaftı? ama ona karşı olan özlemim öylesine büyüktü ki karşı koyamıyordum işte.

Her şey bir anda gelişmişti. Bir hafta önce ormanda o güzel huzurlu uykudan uyandığımda başım hâlâ Taehyung'un omzundaydı ve elini elimden çekmemişti, bu görüntü gülümsememe sebep olmuştu. İlk defa uyandığımda bu kadar huzurlu hissediyordum.

Onun uyumasını fırsat bilip her bir detayında gözlerimi gezdirmiştim. Boşta kalan elim dudağındaki bene gideceği vakit kendimi zor durdurmuş yeniden başımı omzuna yaslamıştım. Onun beni, benimki gibi aşağıda değildi, dudağındaydı ve o an öyle çok öpmek istemiştim ki...

"Taehyung..." diye mırıldanmıştım, hava kararıyordu burada kalamazdık, ben karanlıktan korkardım. Elini baş parmağımla okşarken fısıldamıştı, "Jeongguk..." başımı omzundan kaldırmış yüzüne bakmıştım. Kısık gözleriyle gözlerimi izliyordu, beni tamamen içine çekiyorlardı. "Yaklaş." dediğini yapıp yaklaştım, boşta kalan eliyle başımı hafif eğmiş merakla ne yapacağını beklerken o alnımı öpmüştü. Dudakları alnıma değerken titrek bir nefes almış elini sıkmıştım istemeden. Nasıl olurdu da ufak dokunuşlarından dahi bu kadar etkilenir, nefesim kesilirdi?

Dudaklarını alnımdan çekse bile ben öylece kalakalmış gözlerimi kırpıştırıyordum o ise bu halime gülmüş ayağa kalkmış, beni de kaldırmıştı. Kısa sohbetler ve biraz da benim korkularım eşliğinde evime yürümüştük.

Şimdi ise bir hafta boyunca bende kaldığı gibi salonda öylece oturuyorduk, ne o konuşuyordu ne de ben, ikimizden de nefes sesleri dışında ses çıkmıyordu.

Anlayamamıştım, ormandan döndüğümüzden beri bende kalıyordu, arada dışarı çıkıyor bir-iki saat sonra geri dönüyordu, tahminimce yeraltına gidip geliyordu. Nasıl babası bu kadar uzun süre çıkmasına izin veriyordu bir türlü çözememiştim.

"Yanıma gel." o karşı koltukta bir haftadır olduğu gibi sanki kendi evindeymişcesine rahat rahat otururken ben geriliyordum, ne yapacağımı şaşırıyordum. Utana sıkıla yanına oturduğumda dizlerini patpatladı, belimden tutup beni kendine çekti ve kucağına oturmak zorunda kaldım. Kucağında, elleri belimi sararken oturmak... güzel, çok güzel bir histi.

Vücudunun sıcaklığını kıyafetlerinden dahi hissederken ellerimi nereye koyacağımı şaşırmıştım, o da bunu fark etmiş olmalı belimdeki ellerini çekip ellerimi tutmuştu ki hızlıca geriye çektim, bununla beraber az daha düşecektim ki belimden yeniden sıkıca tutmuştu. "Ellerin, çok sıcak geldiler." bakışlarımı gözlerine kaldırdığımda yüzünde tuhaf bir ifade vardı, anlayamamıştım. Belimdeki tutuşu hafiflerken "Belin," dedi, "Belin yanıyor mu?" başımı iki yana salladığımda hafifleşen tutuşu eski halini almıştı. "Sıcak hissediyorum ama ellerim gibi acımıyor."

Bakışları ortamızda tuttuğum ellerime kaydı, onunla beraber ben de bakınca kızardıklarını görmüştüm. İlk defa elleri bu kadar sıcaktı, biraz canımı yakmıştı.

Mythe [taekook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin