4. Bölüm: Düello Kulübü

2.7K 170 23
                                    

Medya: Ronald Weasley.

Karşımda bir tilki ve bir kurt vardı. Tilki Blue'ydu ama kurt kimdi bilmiyorum.

Blue bir kurtun üzerindeydi. Kurt yaralanmıştı ve nefes nefeseydi. Blue ise uyuyordu. Yanlarına diz çöktüm, hırkamı çıkardım ve yere koydum. Blue'yu elime aldım ve hırkamın üzerine yatırdım. Blue'nun yaralanmış bir yeri yoktu. Ama kurtun...

Yere yatmış derin nefesler alıyordu. Karnından yaralanmıştı. Yarasını kapatması için bir büyü fısıldadım. Kısa süre içinde kapanmıştı. Nefesi normale dönmüştü.

"Ne oldu?" Beni anlayabiliyordu. Bunu hissedebiliyorum. Bana baktı ardından  konuşmaya başladı.

"Gelirken davetsiz misafirlerimiz vardı." Sanırım yolda karşılarını bir hayvan çıkmıştı.

"Adın ne?" Bana baktı. Sorularımla onu sıkıyor olabilirdim ama öğrenmem gerekiyordu.

"Hera, seni biliyorum. Blue senden bahsetmişti Lily." Kafamı salladım.

"Daha iyi misin?" diye sordum. Kafasını yavaşça salladı.

Blue biraz hareket etti. Sonra yavaşça gözlerini açtı.

"Neredeyim ben?" dedi usulca. Bana ve Hera'ya baktı.

"Ormandayız." Cevabımdan sonra Hera ayağa kalktı.

"Sürü beni bekliyordur gitmem gerek." dedi. Blue yavaşça ayağa kalktı. Ben oturuyordum. Hera'ya sarıldığımda o da bana sarıldı. Hera sonra Blue'ya sarıldı ve en sonunda ayrıldılar. Arkasını döndü ve koşar adımlarla geri gitti. Blue'ya döndüm. O da bana döndü. Yanıma geldi. Hırkamı belime bağladım. Blue ile yürümeye başladık.

Adımlarını yasak ormanın çıkışına yöneldim.

"Ben nasıl hayvanlarla konuşabiliyorum Blue?" Sordum. Aklımdaki tek soru buydu. Sustu, kafasındakileri toparlıyordu.

"Yüzyıllar boyunca her dönem birine bu özellik geçmişti. Bu güçler asasız büyü yapabilmek, hayvanlarla konuşabilmek ve koruma kalkanıyla olan yerlere rahatça cisimlenebilmek. Sende şu an ortaya çıkan güç hayvanlarla konuşmak. Ben ise senin rehberinim. Sana bu konularda yardım edeceğim."

"Başım ağrıyor." Ellerimle başımı ovuyordum.

"Uzunca bir süre hayvanlarla konuşunca oluyor, birazdan geçer." Haklıydı, geçmişti. Hogwarts'a gelmiştik, kapıdan içeri girdik ve zindanlara yöneldik.

En sonunda geldiğimizde "Merlin." diyerek girdik. Çok yaratıcı bir parola. (!)

Ortak salonda az kişi vardı. Onlar ödevlerini yapıyordu. Odama çıktık. Blue'yu yatağın üzerine bıraktım ve ödevlerimi aldım. Blue uyumaya başlamıştı. Sessizce odadan çıktım. Aşağı indiğimde koltuklardan birine oturdum ve önündeki sehpada ödevlerimi yapmaya başladım.

_________

Sihir Tarihi dersindeydik. Şimdiden sıkılmıştım. Ben Draco'nun yanında oturuyordum. Hermione elini kaldırdı. Salazar Slytherin ile ilgili soruyu soracaktı. Ve sordu da. Hayalet Profesör anlatmaya başladı. Ben ezbere biliyordum. Yinede dinlemeye çalıştım. Her ne kadar dinlesemde kelimeleri beynime girmiyordu.

Cümlesi bittikten sonra mırıldandım. "Bir yılan olmasın."
Altın üçlü beni duymuştu. Bana baktılar. Onlara bakmamayı tercih ettim. Büyük ihtimal bana şüphe içinde bakıyorlardı.

En sonunda ders bittiğinde derin bir nefes verdim. Bugün kütüphanede sabahlamıştım. Bütün gece hayvanlarla konuşabilmeyi araştırdım. Sabaha karşı uyuya kaldım. Çok bir şey bulamamıştım.

_______

"Hey Potter! Söylesene şöhret nasıl bir şey!"

Avlu'da Draco, Pansy Blaise ve Theo kendi hâlimizde dururken bir anda içimden geçen bir istekle Harry'e bağırmıştım. Üçlü bana bakarken hafifçe sırıttım.

"Ne demeye çalışıyorsun Turner?"

Harry'nin sorduğu soruyla ben cevap vermeden Hermione atlamıştı.

"Boş versene Harry! Aklı sıra seninle dalga geçiyor!"

"Sana sormadım Granger."

"Neyin peşindesin Turner?"

Bu sefer soran Ron olmuştu. Gözlerimi devirdim ve Harry'e baktım. Bana anlamak istercesine bakıyordu.

"Creevey diyorum, peşinden ayrılmıyor. İmzalı fotoğraflar falan... Söylesene sürekli gözlerin üzerinde olması nasıl bir his?"

Alayla kurduğum cümleyi Draco desteklerken Theo kafasını iki yana sallamıştı. Pansy ve Blaise ise gülmüştü.

"Seni ilgilendirmez Turner!"

Üçlü yanımızdan geçip giderken onu umursamamaya çalıştım ama dediklerimin ağırlıkları altında omuzlarım düştü.

Avlu'dan ayrılıp öylesine koridorlarda gezerken arkamdan gelen koşma sesiyle durdum ve arkama baktım. Draco nefes nefeseydi.

"Harika işti Turner! Ona gününü gösterdin."

Birkaç saniye duraksadım. "Ne demeye çalışıyorsun Malfoy? Ben kötü biri değildim, yapmamam lazım."

"Az önce olanlardan pişman mısın?"

"Elbette! O sözler bana yakışmıyordu."

_______

Düello kulübündeydik. Ben Theo ile eşleşmiştim. Ona sırayla lanetler gönderirken o da kendini savunuyordu. "Expelliarmus!" Asası elinden uçtu ve bana geldi. Theo yanıma geldi. "İyi işti Turner." Gülümsemekle yetindim.

Draco ve Harry'nin kavgasını izlemeye başladık yan yana. Tam o sıra herkes onlara dönmüş, izlemeye başlamıştı. Draco yılanı saldı. Ben gözlerimi dikmiş yılana bakıyordum. Yılan bir bana, bir de Muggle doğumlu çocuğa bakarken konuştum.

Sahibine geri dön. Yılan Dracoya sürünmeye başladı. O sırada Lockhart bir büyü yaptı. Yılana hiçbir şey olmadı. Sonra Snape halletti. Herkes sessizlikle bana bakıyordu. Theo konuştu. "Ona ne dedin?"

Dediği şeyle yutkundum. "Duymadın mi?" Fısıltıyla dediğim şeyle kafasını iki yana salladı.

Evet, hayvanlarla konuşabiliyordum. Yılanlarla da konuşabilirdim ama kendi dilimde! Kimse beni anlamamıştı ve çoğunun gözlerinde korku vardı. Çatal Dili!

Oradan hışımla ayrıldım. Mrytle'ın tuvaletine gittim ve kendimi herhangi bir tarafa attım. Arkamdan biri gelmişti.

"İyi misin Melody?"

Tanıdık sesle gözlerim dolu dolu ona baktım. "İyiyim."

"Gözlerin öyle söylemiyor." Eliyle gözlerimi sildi. "Git başımdan Theo!"

Elini yüzümden ittim. Yanıma oturmuştu ve benim gibi karşıya bakıyordu. "Slytherin varisi olduğunu sanmıyorum." Sinirle güldüm. O yanımdan kalkıp gitti.

Yalnız kalırken bir kez daha kendimi  sorguladım. Çatal Dili konuşabilmem imkansızdı. Ama kendi kimliğimi bile bilmezken bu çok olasıydı.

Potter İkizi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin