22. Bölüm: Final

2.2K 131 27
                                    

4 Yıl Sonra

Bir varmış, bir yokmuş, diye başladı her şey. Büyücülük tarihinde bir kız ortaya çıktı. Oraya ait olmayan bir kız. O kız, tehlikede. O kız tehlikeli. O kız, benim.

Eva, o gün ölmüştü. Öldüren kişi bulunmuştu. Eva'nın ailesi eskiden ölüm yiyenmiş. Ölüm yiyenler Violet ailesini katletti.

Her şey tıpatıp kitaptaki gibi geçti. Zaman akıp gitti. Tek bir farkla, Peter Pettigrew yakalandı. Sirius Black aklandı. Harry Eva'nın ölümünden sonra benimle barıştı. Sürekli kavga etsek bile bir şekilde anlaşıyorduk.

Aaron, Ryan ve Leon. Hayatımda en çok sevdiğim insanlardan biri. Her daim yanımda oldular. Beraber yaşadık her şeyi.

Stefan ve Jason. Stefan'la Eva'nın ölümünden bir hafta sonra ormana gittik. Kurtlarla konuştuk. Yalvardığımı söylesem yeridir. Bizimle birlikte savaşta savaşmayı kabul ettiler. Stefan'ın büyük katkısı oldu. Jason ile çok iyi anlaşıyorduk.

August, bana sürekli yeni büyüler öğretti. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğretti. Ona minnettardım. Beni abim gibi koruyup kolladı.

Sirius Regulus'u öğrenmişti. Baya bir şaşkınlık vardı üzerinde. Regulus her yerde saklanıyordu. Bizimkiler harici kimse bilmiyordu.

Dylan, onunla uzun bir süre konuşmamıştım. 4.sınıfta ondan hoşlandığımı kabullenmiştim. Onun beni sevdiğini öğrendiğimde ise neredeyse göle düşüyordum. Sevgiliydik, mutluyduk.

Draco, Blaise, Sarah, Pansy ve Theo. Hepsiyle arada konuşuyordum. Aileleri ölüm yiyen olduğu için pek mümkün olmuyordu.

Cedric, Sirius, Dumbledore, Fred, Remus, Tonks, Moody, Hedwig ve daha niceleri ölmemişti. Bir şekilde kurtarmıştık. Ama Blue ölmüştü. Ölümü daha dün gibi aklımdaydı. Ölümü kalbimde bir yara açmıştı. Kapanamayacak bir yara. Ayrıca Severus, o da ölmüştü. Bunca kişinin ölmesi, o kadar kötüydü ki. Severus bana bir kolye bırakmıştı. Bir muggle dükkanından. Ben severim diye zambak desenli bir kolye.

Hortkulukların çoğu yok olmuştu. Sadece Harry ve yılanın ölmesi kaldı.

Benim Potter olduğumu az kişi biliyordu. Bir şekilde saklamayı başarmıştık.

Teddy Lupin'in vaftiz annesi olmuştum. Sürekli onunlaydım. Vaftiz annelikte pek iyi olduğum söylenemezdi.

Bu dört yıl içerisinde o kadar çok şey yaşamıştım ki. Mutlu anılarım olmuştu, yeri geldi üzüldüm. Yeri geldi savaştım. Zaman beni değiştirdi. Olgunlaştım. Hem fiziksel hem ruhsal.

Şimdi ne mi yapıyordum? Bana gelen ölüm yiyenleri öldürüyordum. Evet, Hogwarts tehlikedeydi. Hogwarts savaşı başlamıştı.

Remus ve Tonks savaşta değildi. Onlara uyku iksiri içirmiştim. Bir hafta uyurlardı. Teddy'e Andromeda bakıyordu.

Voldemort Harry'i ormana çağırmıştı. Ona yetişememiştim. Dışarıya çıktığımda gördüğüm şeyle duraksadım.

Harry, Hagrid'in kucağındaydı. Voldemort göründü ilk. Sonra ise ölüm yiyenleri.

Yutkundum ve Harry'e baktım. Bir hareket etmesini bekledim.

"Harry Potter öldü!"

Minerva feryat etti.

"Sersem kız. Harry Potter öldü. Bu günden sonra itaat edeceğiniz kişi benim. Harry Potter öldü!" Kahkahalar duyuldu, gözlerimi kapattım ve bir nefes aldım. "Artık bana itaat etme vaktiniz geldi. Öne çıkın ve bize katılın. Ya da ölün."

Bir sessizlik. Sonra Lucius Malfoy'un sesi duyuldu. "Draco, Draco gel."

"Draco gel."

Draco bizim olduğumu tarafa baktı. İstemediği açıktı. Bana baktı sonra, gülümseyebildiğim kadar gülümsemeye çalıştım. Başarılı olamadım. Gözümden bir yaş aktı. Draco bir adım öne çıktı ve konuştu.

"Hiçbir güç, beni oraya getiremez."

Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarımda. Draco, değişmişti. İyi bir değişimdi. Lucius ve Narcissa sessizliğe büründü.

"Aramızda küçük bir hain var demek."

Neville bir adım öne çıktı. "Ah, daha iyilerini umut ediyordum." Ölüm yiyenler kahkaha attı. Her atışlarında, onları öldürme isteğimi bastıramıyordum.

"Söyle bakalım, sen kimsin delikanlı."

"Neville Longbottom." Yine kahkaha attılar. Yumruklarımı sıktım. "Pekâlâ Neville, eminim sana aramızda bir yer bulabiliriz."

"Bir şey söylemek istiyorum."

"Tabi Neville, söylemen gereken şeylerin hepimizi etkileyeceğinden eminim."

"Harry'nin ölmesi bir şey değiştirmez."

"Onlarla konuşma."

"Her gün insanlar ölüyor. Dostlarımız, ve akrabalarımız. Doğru, bu gece Harry'i kaybettik. Fakat o bizimle. Tam burada. Hepsi. Onlar boşuna ölmedi. Sen öleceksin ama! Çünkü yanılıyorsun! Harry'nin kalbi bizim için atıyordu! Hepimiz için! Bu iş daha bitmedi!" Kılıcı asadan çıkardı. O sıra Harry Hagrid'in kulağından atladı.

"Confringo!" Gözyaşları içerisinde güldüm. Harry ile Voldemort düellodayken bana saldıran ölüm yiyenlere lanet göndermekle meşguldüm. Harry ve Voldemort gözden kayboldu. Dylan'ı gördüğümde gülümsedim. Buradaydı. Ölmemişti.

Dylan ile sırt sırta verdik ve bize saldıran ölüm yiyenlere lanetler gönderdik. Dakikalar boyunca bir sürü ölüm yiyenle savaşmıştık.

Harry ve Voldemort göründü. Rekabetli bir düellonun ortasındaydılar. Asaları birleşti. Sonra Dumbledore göründü. Kendi asasıyla Voldemort'la savaşıyordu. Voldemort gittikçe güçsüzleşmişti.

"Avada kedavra!" Bende katılırken düelloya asalar birleşti. Voldemort gücünü yitirirken bir sessizlik oluştu.

Voldemort ölmüştü.

Ölüm yiyenler kaçışırken Antonin Dolohov'un bana doğru geldiğini gördüm. Elindeki bıçağı tam kalbime fırlattı.

Nefes alamaz gibi hissederken Harry'nin haykırışıyla herkes ona döndü. "Melody!" Harry yanıma koşarken gözlerim kararmadan önce gördüğüm son şey Dylan'ın gri gözleri olmuştu.

Nefesim kesilirken gözümün önüne anılarım gelmişti.

___

"Hadi Mel, gel!"

"Geliyorum Dy!"

___

"Melody Turner, benimle barış."

"Asıl sen benimle barış Harry!"

___

"Blue! Ölme! Sakın ölme Blue!"

"Hoşça kal efendim..."

___

Son nefesimi verirken ölümümün böyle olacağını hiç düşünmemiştim.

Annemin, babamın, Severus'un, Blue'nun yanına gidiyordum. Defalarca gittiğim yere tekrar gidiyordum. Ve ilk defa mutlu değildim.

Sol gözümden bir yaş aktı ve kafam yana düştü. Sesleri duyamıyordum.

21 gram bedenimden ayrılıyordu...

Potter İkizi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin