2✖️

725 63 9
                                    

Boş sokakta yürürken kafamdaki şapkayı düzeltmeye çalıştım. Ellerimi deri ceketin ceplerinde ısıtmak için uğraştım ama aralığın son haftasında,sokakta ve bu soğuk havada ne kadar ısınabilirdim ki.

Diğer sokakların çok kalabalık olduğunu biliyordum,bu yüzden kendimce bildiğim sokaklardan gidiyordum. Az sonra herkesin üstüme atlayacağını biliyordum. Belki de beni öldüreceklerdi ya da içeri sokmayacaklardı.

Neden böyle yapıyordum ki ? Neden oraya gidiyordum ? Bir yılın ardından neden onu bu kadar çok görmek istiyordum ? Bana söylediği o sözlerden sonra neden böyle yapıyordum ki ?

Bunların tek açıklaması olabilirdi. Bana söylediği,yaptığı şeyleri artık içimde tutamıyordum. Gerçekler gözünün önündeydi ama görmüyordu. En kötüsü ise kimse ona gerçekleri göstermeye çalışmıyordu. Ah,Tanrım... Onları neden bu kadar çok özlemiştim ki ? Bana inanmayan,güvenmeyen insanları neden yanımda istiyordum ?

Düşüncelerim o kadar fazlaydı ki,bağcıklarımın çözüldüğünü fark etmemiştim. Yere kapaklanmak üzereyken bir çift kol beni hızla yakaladı.

"Biraz daha dikkatli olman gerek."

Başımı kaldırdım ve kıza baktım. Toparlanıp kızın kollarından kurtulmak üzereyken kendimi yerde buldum. Kollarını bir anda çektiği için yere kapaklanmıştım.

"Tanrım !"

Diye bağırdı ve kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı.

"Dünyada milyarlarca insan varken ben,Nash Grier'ın eski sevgilisine denk geliyorum. Huh,sen sürtükten başka bir şey değilsin."

Benden hızla uzaklaştığında yerden kalkmayı ancak akıl edebilmiştim. Pantolonumun üzerinde ki tozları elimle temizledikten sonra yürümeye devam ettim. Alışkındım nasıl olsa... Bu olaydan daha kötülerini yaşamıştım.

Gideceğim yere yaklaştığımda sokaklar kalabalıklaşmaya başlamıştı. Atkımı ağzımı kapatacak şekilde yukarı çektim. Kimsenin beni tanımaması gerekiyordu. Beni gerçekten parçalayabilirlerdi.

Sonunda sokağa geldiğimde yüzlerce insan vardı. Burdan içeri giremezdim,beni fark ederlerdi. Binanın arkasına doğru yürümeye başladım. Neden bu kadar heyecanlıydım ki,yani bir yıl olmuştu ama onu özlememem gerekiyordu.

Binanın arkasına geldiğimde birisi telefonla konuşuyordu. Yakınlaştıkça sesin sahibini tanıdım. Atkıyı boynuma geri yerleştirdim. Arka kapıya doğru yürümeye başladığımda ayakkabımın çıkarttığı sesler yüzünden sonunda beni fark etti. Ona biraz daha yaklaştığımda şaşkınlığı tüm yüzüne yayılmıştı ve en sonunda konuşmaya başladı.

"Aman Tanrım !"

Hızla bana sarıldı ve çığlık attı.

"Sakin ol Mahogany,beni öldüreceksin."

Dediğimde kahkaha attı ve geri çekildi.

"Seni çok özledim,Mia."

"Ben de seni çok özledim,Mahogany."

Bakışlarını başka bir yere sabitledi ve konuşmaya başladı.

"Üzgünüm."

"Neden ?"

"Sana inanmadım,seni aramadım ve senin bana ihtiyacın varken seni yalnız bıraktım. Gerçekten salaklık yaptım biliyorum ama Nash'i bir türlü sakinleştirememiştik,olayın üzerinden aylar geçmişti ama o hala sinirliydi ve en sonunda fotoğrafı paylaştı. Her şey inanmamız gerektiği yönündeydi,inanmak istemedim Mia,gerçekten."

Gülümsedim ve Mahogany'nin elini tuttum.

"Sorun yok. Size asla kızgın ya da kırgın değildim zaten. Buraya geldim çünkü sizi gerçekten özledim."

"Biz de seni çok özledik. Yani aslında sadece Matt,Cameron ve ben sana inandık. Hayranlar ve diğerleri hep Nash'in tarafındaydı."

"Biliyorum,kimse onu kaybetmek istemez."

Beni hızla kollarının arasına aldı ve sıkıca sarıldı.

"Kimse seni kaybetmek istemez."

O sırada arka kapıdan birisi dışarı çıktı. Mahogany ile ayrıldık ve o tarafa doğru baktık.

"Mia !"

Matt hızla yanımıza gelip ikimize birden sarıldı.

"Muhteşem üçlü yine bir arada !"

Üçümüzde birbirimize sıkıca sarılırken arkadan bir ses duyuldu.

"Muhteşem dörtlü demek istedin sanırım,Espinosa."

Ayrılıp Cameron'a baktığımızda o sanki ayrılmamızı istemiyormuş gibi yanımıza koştu ve grubu tekrar bir araya topladı.

"Tanrım,seni ne kadar özledim tahmin edemezsin."

"Ben de sizi çok özledim,Cameron."

Birbirimizi boğmayı kesip uzaklaştık. O sırada Matt bağırdı.

"Çocuklar ! Yaralandım ! Elime kan bulaşmış,ölüyorum !"

Hepimiz Matt'e gülerken konuşmaya başladım.

"Hayır,sen değil ben ölüyorum."

Gülerek söylemiştim ama diğerleri gülmüyordu.

"Yine oldu değil mi ?"

Mahogany başını öne eğerek konuştuğunda sadece gülümsedim.

"Sorun yok çocuklar,sadece... düştüm."

"Evet,düşmüşsün ve her zaman ki gibi tutunacak birisi yanında yoktu."

Cameron sanki tüm hata ondaymış gibi konuşmuştu.

"Ah,yapmayın çocuklar."

"Mia,bize kızgın değilsindir umarım. Seni aramak istedik ama-"

"Biliyorum,Matthew. Ayrıca kızgın değilim,buraya hem sizi görmek için geldim hem de..."

Başımı öne eğdiğimde hepsi aynı anda derin bir nefes aldı ve aynı anda konuştular.

"Nash'in en sevdiği gün yılbaşı ve sende onu yalnız bırakmak istemedin."

"Evet."

Çantamı açtım ve içinden Nash için aldığım hediyeyi çıkarttım. Paketi Mahogany'e verdim.

"Bunu Nash'e ver ve senin hediyen olduğunu söyle."

Dediğimde Cameron hızla araya girdi.

"Biliyor musun Mia ? Artık yeter ! Bu hediyeyi ona kendin vereceksin,belki o zaman nasıl bir hata yaptığını anlar."

"Ah,Cameron çok tatlısın ama böyle bir şey yapamam. Beni görmek istemiyor,sesimi duymak istemiyor,yaşamamı bile istemiyor. Keşke onunla birlikte olmasaydım belki o zaman başkasıyla mutlu olabilirdi."

"Saçmalama ! Senden başkasıyla asla mutlu olamazdı,onu ilk defa seninle mutlu gördüm. Her şeyden bıktığı bir anda sen geldin ve ona kaçırdığı şeyleri gösterdin."

Matthew haklı olabilir miydi ? Sanırım gerçekten bu hediyeyi ona kendim vermeliydim.

O sırada arkadan bir bağırma sesi duyuldu. Bu sesi hepimiz çok iyi tanıyorduk.

"Senin ne işin var burada ?!"

It's Over Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin