Jeno'yu eve kilitledikten sonra Jaemin'i de alıp arabayla şehrin az uzağında bir gölete sürmüştüm.
Evimin anahtarlarını gölete fırlattım. Büyük ihtimalle polisler veya bu yaptıklarım emniyet tarafından ilgi görürse dedektifler gelip de buraya bakmazdı. Baksalar da ellerine bir şey geçmezdi. Ama şuan için işler istediğimden farklı giderse ve polisler benden şüphelenirse bu anahtarların üstümde olması çok şeyi açığa çıkarırdı. Mark ve Chenle'nin kaybı polise bildirilmişti. Yakın zamanda arkadaşları olarak sorguya çekilecektik. Jeno ve Renjun'a ulaşamadıkları için olaylar riskli ilerleyecekti.
Şimdilik planım hapise düşmemekti. Düşük bir ihtimal olsa da gözaltında değil davaya kadar hapiste tutulursam en çok istediğimi yapamazdım. Planımı yine bir şekilde uygulamam mümkün olurdu ama asıl olayı kaçırırdım ve tüm yaptıklarım boşa giderdi.
Planım amacına ulaşamazdı. Sorguya çağırıldığımda gitmezsem polisler peşime düşecek ve beni bulmaları mümkün olacaktı. Bu sebeple kaçarak olayları daha kötü hale getirmeyecektim. Masummuş gibi sorguya çıkmak en mantıklısıydı. Sorgudan sonra evimin aranacağını tahmin ediyordum. Onlara evi Jeno ve Renjun'un kullandığını benim 1 aydır Jaemin ile yaşadığımı söyleyecektim.
Polislerin önünde mimik veya davranışlarla şüpheli gözükmekten korksam da öfke gözümü boyadığı zaman yapamayacağım şey olmadığını biliyordum. Sorgu boyunca bu iğrenç arkadaş grubunu ve Jaemin'i düşünmeliydim. Jaemin öfkelenmek için yeterli bir sebepti.
Belki de en uzak ihtimalleri düşünüyordum. Suçlu insan polisin en ufak hatasında onu fark edeceğini düşünürdü. Belki de olaylar bu derece ilerlemeyecekti. Polise arkadaşlarım nerede bende bilmiyorum dediğimde işin peşini bırakıp başka olaylarla ilgilenecekti.
Göletten sonra Jaemin'in evine gittik. Jaemin hala olayların şoku içinde usul usul ağlıyordu. Onun hakkında her şey yanlış geliyordu.
Ağlarsa veya korkarsa zayıf, bana bağırırsa küstah olduğunu düşünüyordum. Elimizdeki kelepçeyi çıkardım ve zaten beklediğim gibi serbest kalır kalmaz evden çıkmaya çalıştı.
Çoktan evi kilitlediğim gibi anahtarı da çorabımın içine atmıştım yani o anahtarı almaya çalışırsa bile onu döverek etkisiz hale getirebilirdim. Kapıyı açamadığı için iyice umutsuzluğa kapılarak sırtını kapıya verip yere çökerek içli içli ağlamaya başladı. Yüzüne doğru eğildim.
- Biraz serbest bırakıyorum seni. Bana saldırmak istersen mutfağında birkaç bıçak vardır sanırım.
Konuştuktan sonra onu çöktüğü köşede bırakıp yatak odasına ilerleyip kendimi yatağa attım. Huzurlu hissettim. İstediklerimi başarıyordum az kalmıştı.
O sıra Jaemin ruh gibi bir hal ile yatak odasına gelmiş dolabın içine boş boş bakarken sırtındaki kazaktan kurtulmuştu. Başka bir giysi giymesini beklerken şaşırtıcı bir şekilde üstüme çıkmıştı.
Başta beni boğmaya falan çalışacağını düşünsemde bir anda eğilip beni öpmüştü. Kazağımın elinden titreyen elini soktuğunda ne yapmaya çalıştığını anlamıştım.
İğrenmiş bir şekilde onu üstümden attım. Bu sefer bir anda sinirlendi ve bana vurmaya başladı. Güçlükle onu durdurdum.
- Sonunda, bende istediği olmayınca böyle iğrençleşen gerçek senin ortaya çıkmasını bekliyordum. Seni iktirmem gücüne mi gitti? Cazibene(!) kapılmamış olmam?
Tekrar ağlamaya başlamıştı. İzliyordum bir insanın en zayıf hallerini çaresizliğe kapılışını canlı canlı görüyordum. Yatağa sırt üstü yattım. Yorgun bir şekilde konuştu.
- Sıra bana geldiğinde ne olacak?
Gülerek konuştum.
- Ne sırası?
Titreyen elleriyle başını kaşıdı.
- Ölüm sıram.
Bu sefer dayanamayarak kahkaha attım.
- Hala anlayamadın mı? Elime tonla fırsat geçti ve seni öldürmedim. Seni öldürmeyeceğim. İkimiz buralardan kaçıp birlikte yaşayacağız. O arkadaşın olduğunu sandığın sahte kişiliklerden, o piç eski sevgilinden hepsinden kurtulduk.
Jaemin yüzümü elleri arasına almış gözlerini pörtleterek deli gibi beni sarsıyordu.
- Sen kendinde misin?! Sana n-ne oldu ben anlamıyorum! Sen ne yaptın? Herkes öldü!
Onu tutup sertçe göğsüme yatırdım. Kalkmasını engelledikten sonra kulağına fısıldar gibi konuştum.
- Hepimiz elinde sonunda öleceğiz Jaemin.
Kendimi sonunda yorgun günün ardından huzurlu bir uykunun kollarına attım.
Sabah uyandığımda Jaemin göğsümde değildi. Doğal olarak kaçmayı denemiş olmalıydı. Denemediyse zaten bu onun benden de sıkıntılı olduğunu gösterirdi değil mi?
Ceplerimde anahtarı aramış olabileceğini düşündüm. Çorabıma bakmak aklına gelmiş midir diye çorabımı yokladım. Anahtar hala buradaydı. Camdan atlamadıysa hala evde olması gerekiyordu. Rahatlayarak mutfağa girdim. Masada stresten tırnaklarını yolan Jaemin'i görünce gülümsememe engel olamadım. İnsana cidden acayip geliyordu. Birini böyle baskı altında görmek. Hele Jaemin gibi hayat dolu birini.
Elime bir kupa alarak çeşmeden su doldurdum ve onun önüne koydum.
- Eğer polis bizi sorguladığında ötmezsen, sorgu bittikten sonra kaçıp yeni bir şehirde yeni bir hayat yaşayabiliriz. Önümüzdeki 10 yıla yetecek kadar param var.
Konuştuktan sonra önündeki bardağı yere çarptı ve her yer kırıklarla doldu.
- Sen kafayı yemişsin. Ben seni arkadaşım sanmıştım! Sorguyu falan bekleyemem. Arıyorum polisi! Telefonunu ver! Vermezsen intihar ederim!
Bıçak alıp boğazına bastırmıştı. Gülerek telefonumu uzattım.
- Sen bilirsin.
Bir günde iki bölm attım. Bilen bilir iş değil bu. Hayırlısı...