04

263 42 19
                                    

Bugün cumaydı ve saat ikiydi, bir kaç dakika sonra hem park jimin hemde Taeyong evde olacaktı ve Seulgi stresten kendini yemek üzereydi. Her şey kusursuz olmalıydı. Hayata geri dönecekti, Lee Taeyong'ın elini tutabilecekti yada başaramayacaklardı ve cehennemin bir köşesinde yanıp kül olacaklardı.

Lee Taeyong eve girdiği gibi Park Jimin'in yüzüne bir yumruk geçirmiş ve onu üst katta içini boşalttığı ve dolabına doğru sürüklemişti, dolabı açtığı ilk an gülümsedi. Çalışma masasının çekmecesine koyduğu iğne ve şırıngayı alarak Park Jimine uyuşturucuyu damardan enjekte ettikten sonra onu dolabın köşesine yerleştirdi ve o an kafasını çevirdiğinde korkuyla sıçradı. Seulgi ona şaşkınlıkla bakarken Taeyong kendisine şaşkınlıkla bakan kıza bakıyordu.

"Seulgi?" Diye sorar bir şekilde konuştu Taeyong.

"Sen beni görüyor musun?" Diye sorarken kendini eliyle işaret etti Seulgi. Taeyong kafasını salladı. "Jimin burda olduğu için olabilir hadi hızlı ol. Taeyong içini boşattığı dolabı arka taraftan zorlanarakta olsa evden çıkardıktan sonra kırmızı arabanın kasasına yükledi ve hızlıca direksiyona geçerek ayarladıkları orman yoluna sürdü.

O arabayı sürerken Seulgi yanında yatmakta olan Jimin'e baktı. Eğer şerefsizin teki olmasaydı ikiside bunları yaşamazdı, eğer söyleseydi aileleriyle konuşur ve evlenmezlerdi ama o bunun yerine evlenelim diyip sonra onu aldatmıştı, birde aldatmakla kalmayıp Seulgi'yi orada öldürmüştü. Yüzü çok masum dursada Park Jimin şerefsizin tekiydi.

Taeyong dolabı arabadan indirdikten son, arabayı dolaptan uzak bir yere çekti ve arabanın içindeki eşyaları alarak dolabın yanına geri ilerledi. Şu an olduğu alan şehirden uzak ve oldukça ıssız bir alandı. On iki mumu dolaba aynı uzaklıkta ve dolabın etrafında daire olacak şekilde dizdikten sonra birazcık uzaklaşarak Seulgi'nin ona öğrettiği yabancı kelimeleri söylemeye başladı. Tüm kelimeleri söylemeyi bitirdiğinde ilk önce mumlar alev aldı, sonrasında dolapta alev aldı ve tüm alevler kocaman bir alev topunu oluşturdu. Taeyong ağzı açık şekilde karşısındaki kocaman alev topuna bakakaldı.

Alev topu yavaşça sönerken esen rüzgarla ilk mumlardaki alevler södü sonra ise dolabın külleri uçarak yok oldu. Taeyong şaşkınlıkşa bakmayı keserek çemberin ortasında, bir kaç dakika önce dolabın olduğu yere ilerledi. Seulgi yoktu. Seulgi yok olmuştu, acaba yanlış mı yapmıştı Taeyong.

"Seulgi" diye bağırdı etrafına doğru ama burdan ondan başka kimse yoktu. Bir kez daha bağırdı "Seulgi" ama kimse cevap vermedi. Taeyong hüzün ve gözünden akan bir damla yaş ile dizlerinin üzerine çökmüştü. Seulgi yok olmuştu, belkide o bir şeyleri yanlış yaptığı için yok olmuştu. Seulgi onun yüzünden yok olmuştu.

"Taeyong" duyduğu sesle hızla ayağa kalkıp arkasını döndüğünde üzerinde çiçekli bir elbiseyle ona doğru koşturan Seulgi'yi görünce gülümsedi. Seulgi koşarak Taeyong'ın boynuna atladığında Taeyong ellerini onun beline sardı ve ona sıkıca sarıldı.

"Öldün sandım" diye mırıldanır gibi konuştu Taeyong, kafası Seulgi'nin boynuna yaslıyken.

"Ben zaten ölüyüm aptal" diyerek kıkırdadı Seulgi ama demek istediğini anlamıştı. "Ama yok olmadık buraydım ve şimdi gitmemiz gerek değil mi?" Sorarak konuştuğunda Taeyong geri çekilerek ona gülümsedi ve kızın elini tutarak beraber arabaya yürüdükler.

Taeyong nerdeyse iki yıldır aynı evi paylaştığı kızın elini ilk defa tutmuştu ama bir daha bırakmak gibi bir niyeti yoktu.

gelecek bölüm final...🥺

🥺

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ghost in the closet | seulyong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin