"Geceyi dağda geçirecek miyiz? diye sordu Ali cevabı duymayı hiç istemese de. Cevap da alamadı zaten. Serkan mağaradan çıkıp yere eğilmiş bir şeylere bakıyordu. Üzeri kanlı büyükçe bir taştı bu. Elindeki taşı yere bırakıp ayağa kalktı. Ali'ye söylemese de içinden "Haklıymış, Murat buradaydı" diye geçirdi. Sadece kayıp bir çocuğu aramadıklarının farkındaydı ikisi de. Hatta bir ceset arıyor olabilme ihtimali onları korkutuyordu. "Hadi etrafa bakınalım" dedi Ali sigarasının dumanını üflerken.
Mağaranın önünden ayrıldıklarında ikisi de aklından kanlı taşın Murat'la ilgili bir durum olup olmadığını düşünüyorlardı. Tüm ağaçların ve kayaların arkasına bakıyorlardı. "Murat!" diye bağırdıklarında onlara cevap veren tek şey yankılanan sesleriydi. Güneş tepelerinden aşağıya doğru inmeye başlamıştı. Akşam hava soğuyacak ve yerdeki kanın neden olduğu şeye karşı daha korumasız bir hale geleceklerdi. İkisi de hemen köylüleri ve Murat'ı bulup köye dönmek istiyorlardı. Adımlarını daha hızlı atmaya başladılar.
Karşılarına çıkan kayaya tırmanmaları gerekiyordu. Ali ellerini birleştirip Serkan'ın üzerine basıp çıkmasını sağladı. Kayanın üzerine çıkan Serkan önce oradan aşağı tarafta gözlerinden kaçan bir şey var mı diye baktı. Sonra Ali'ye elini uzatıp onu çekmek istedi. Ali gözlerini dikip Serkan'a baktıktan sonra elini uzattı. Serkan Ali'yi yukarıya çekerken "Hala ayı gibisin" dedi. İkisi de çocukken ilk Sessiz Dağ'a çıktıkları gün Ali'nin yuvarlanıp Serkan'ı yıktığı günü hatırladılar ve gülmeye başladılar.
Arkalarını dönüp yola koyulmaya hazırlanırken Ali bir an duraksadı. Yutkunarak gördüğü şeyi Serkan'a gösterdi. İkisi de koşarak yanına gittiklerinde birbirlerine baktılar ve aynı anda eğilip yerde ağzı aşağı yatan bedeni kendilerine çevirdiler.
Paramparça olmuştu...