"Çıkar bakalım çantandakileri, sen öleceğini bilsen sabah kahvaltından vazgeçmezsin." Öleceğini bilsen... Ölüm... Parçalanmış vücutlar...
***********************
"Ali! Bunların hepsini şimdi mi yiyeceksin?"
"Düzgün bir şekilde kahvaltımı yapmadan değil bu dağda ölmüş bi çocuk aramak düz yolda bile yürüyemem." derken dilimlediği domatesin yeşil yerinde kalan kırmızıyı ısırdı. Sonra Serkan'a sırıtarak; "Gel hadi bitmeden karnını doyur." dedi. Dağın etrafında dolana dolana gittikleri için yolları uzuyor, git gide daha da yoruluyorlardı. Altında kahvaltılarını yapacakları çam ağacına ikisi de yaslanabilmek için birbirlerine bitişik halde duruyorlardı. Ali ağzındaki zeytin çekirdeğini çıkarırken "Çay olmadan da olmuyor ki kardeşim." dedi iç çekerek. O an bir cevap beklerken Serkan'ın kafasını çevirmiş ağacın arkasına baktığını gördü. Ali'de kafasını çevirip dikkatlice baktı ama o da tıpkı Serkan gibi bir şey göremedi. İkisi de önlerine dönüp zeytin, beyaz peynir, domates, bal ve çok az tereyağından oluşan kahvaltılarını etmeye devam ettiler.
"Ne zaman vazgeçeceğiz?"
Aslında ikisi de umudu kesmişti. Ama Murat'ın yaşlı dedesine söz vermişlerdi. Onu bulmaları gerekiyordu. Ölü yada diri...
Kahvaltıları bitti ama dinlenmek istiyorlardı. Ağaca çapraz şekilde sırtlarını verip ayaklarını uzattılar. İkisi de cebinden sigara paketlerini çıkarıp birer tanesini dudaklarına hapsettiler. Sonra ikisi de aynı anda birer tane sigara çıkarıp birbirlerine uzattılar. Elleri çarpışınca Serkan'ın elindeki sigara yere, Alinin önüne düştü. Ali de elindeki sigarayı Serkan'ın önüne doğru atıp "Çıkan sigara geri koyulmaz, kulak arkası yap" dedi gülerek. Sigaralarının ucunu ateşlediklerinde Serkan hafif geğirip "Ulan ben evde bile kahvaltı yaparken bu kadar çeşit olmuyor." deyince Ali gülerek göbeğini kaşıdı. "Bu sadece yanıma alabildiklerimdi. Yumurta yok, reçel yok..." Sözünü duydukları hırıltı kesti. Kafalarını sesin geldiği tarafa çevirdiklerinde ikisi de hareketsiz kaldı. Sigaraları dudaklarından düştü. Ali hafifçe doğrulmaya çalışırken ilk defa korktuğunu belli eden bi ses tonuyla; "Hassiktir. Serkan, ne bok yiyeceğiz?" diye sordu. "Sakın kalkma ayağa! Yavaşça tabancanı çıkar bana ver." dedi aynı tedirginlikteki ses tonuyla Serkan. Ali elini yavaşça çantasının üzerindeki tabancaya uzattı. Bi hamleyle tabancayı alıp Serkan'a uzattı. Serkan silahı alıp arkasını döner dönmez tetiği boşluğa doğru çekti. O anda Ali'de Serkanın tüfeğini alıp aynı şekilde hiç nişan almadan ateşledi tüfeği. Silah sesleri dağda defalarca yankılandığında ağaçlardaki tüm kuşlar uçuşmaya başladı. Etraflarına bakındılar ama gitmişlerdi. Gelirken aştıkları tepenin tam üzerinde ikisi de kulaklarını dikmiş hareketsiz onlara bakıyorlardı biraz önce ama kaçmışlardı. "Toparlan devam ediyoruz." dedi Serkan silahı indirmeden. Ali eşyaları topladığında hızlı adımlarla yollarına devam ettiler. Ali Serkan'a doğru dönüp kısık bir sesle "Geri mi döndüler dersin?" diye sordu. Serkan kulağının arkasındaki sigarayı alıp dudaklarının arasına koydu. Ateşleyip dumanı üflerken tedirgin bir sesle cevapladı; "Umarım bu iki şaşkın yolunu kaybetmiştir."
Geri döndüler... Yıllardan beri Sessiz Dağda görülmeyen kurt sürüleri geri döndü...