*Her önüme gelene mucizeyi yaşatmıyorum sonuçta...*
3.Bölüm: Ukala Şey
Dönme dolabın arızası düzelene kadar en tepede, yaklaşık kaç saattir mahsur kalmıştık bilmiyorum. Ama iyi ki de kalmıştık. Çünkü Ege'yi izlerken hayatımın en güzel dakikalarını yaşamıştım. Ve eğer o arıza olmasaydı Ege Güneşi benim için sadece hayalden ibaret olacaktı.
Nihayet en aşağıya gelmiştik. Biz dolaptan inerken az ileride kalabalığın arasında, Doruk ve yanımdaki çocuğun sevgilisi endişeli gözlerle bizi bekliyorlardı.
"Sevgilin bayağı endişelenmiş anlaşılan." dedim çocuğun duyabileceği şekilde. Neden durup duruken böyle demiştim onu da bilmiyordum.
"Sevgilim?" dedi soran gözlerle. Birazcık da şaşkınlık vardı gözlerinde. İlerideki kızı işaret ettim ve konuştum.
"Evet, sevgiliniz."
Güldü ve konuştu. "Ha sevgilim. Evet sevgilim bayağı endişelenmiş."
Neden böyle pişmiş kelle gibi sırıttığına anlam veremedim. Omuz silkip önüme döndüm. İleride bizi bekleyen Doruk ve yanımdaki çocuğun sevgilisinin yanına doğru yürüdük.
"Abii!" Kız koşarak geldi ve yanımdaki çimen gözlünün boynuna atladı. Kıza sarılırken bana baktı ve göz kırptı.
Ne! Abi mi? Doğru mu duymuştum? Onlar kardeşler mi yani? Ah kuş beyinli Ayça. Hatta beyinsiz Ayça! Çocuğun kız kardeşiymiş ve sen o olmayan aklınla onları sevgili mi sandın? Rezil oldun! Şimdi otur bir köşeye de ağla.
Doruk da hızlı adımlarla yanıma geldiğinde gözlerinin kızarıklığını farkettim. Kıyamam, sulu gözümüz açmıştı yine muslukları.
"Ayça! İyi misin civcivim? Bir şeyin var mı?"
"İyiyim Dorukcum, iyiyim. Merak etme. Hem senin bu gözlerinin hali ne böyle ha? Anladık balık burcusun da bu kadar belli etme bari." dedim şakaya vurarak. Her zamanki Doruk'tu işte. Sevdikleri için canını bile vermeye hazır olan Doruk.
"Ha yok şey oldu... gözüme şey kaçtı. Şey... Toz. Evet evet toz kaçtı. Bir de dalga geçiyor şuna bak. Haberin var mı senin, ben burada saatlerdir ölüp ölüp dirildim. Hem sen nasıl bu kadar sakinsin? Yükseklik korkusu olan sen; ecel terleri döken ben." Güldüm. Gerçekten de öyle olmuştu.
"Dorukcum sıkı dur sana bomba bir haber veriyorum!" Kaşlarını çattı. Dediklerimden bir şey anlamadığı kesindi. "Ben!.."
"Sen?..." dedi meraktan çatlayarak.
"Korkumu yendim!" Boynuna atladım. Sevinç çığlıkları atıyordum. Çimen gözlü çocuğun ve onun 'kız kardeşi' olduğunu öğrendiğim kızın bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum.
"N-nasıl yani? Şaka mı bu?"
"Hayır Dorukcum. Şaka değil. İstersen ona sor." Çimen gözlüyü işaret ettim. Doruk ona döndü ve 'Doğru mu söylüyor?' bakışları yolladı.
"Evet korkusunu yendi. Kendisi bunun imkansız bir şey olduğunu söylüyordu ama hiç bir şey imkansız değildir." dedi tıpkı dönme dolaptayken kulağıma fısıldadığı o yumuşak sesiyle.
Elini bana uzattı. "Bu arada ben Batu."
Gülümsedi.
Gülümsedim.
"Ayça ben de, memnun oldum. Bu da arkadaşım Doruk." dedim Doruk'u göstererek. Onlar da el sıkıştılar.
"O halde 'kız kardeşimle' tanıştırayım. Kardeşim Melek." 'Kız kardeşim' kelimesini bana bakıp bastırarak söylemişti. Utançla gülümsedim. 'Kız kardeşiyle' de el sıkıştım.
"Bu arada özür dileriz. Güzel gününüzü mahvettik. Üzgünüz..." Sesim bu konuda ne kadar mahcup olduğumuzu belli ediyordu. İkisi de anlayışla baktılar. Adının Melek olduğunu öğrendiğim kız konuştu.
"Sorun değil, olur böyle aksilikler. Hem bu aksilik olmasaydı sizin gibi güzel insanlarla tanışamazdık. Öyle değil mi abicim?" Abisine gülümsedi ve şirin bakışlar gönderdi.
"Öyle tabi." Bana baktı ve gülümsedi.
O esnada Doruk patronun odasına gitmek için yanımızdan ayrıldı. Melek ise abisini arabada bekleyeceğini söyleyip bizi baş başa bıraktı. Durup duruken bir heyecan mı basmıştı ne? E tabi kim karşında böyle daş gibi şaheser varken sakin kalabilir ki?
Hava kararmıştı ama her yeri lunaparkın rengarenk ışıkları aydınlatıyordu. Ha bir de şu karşımda duran çimen gözler tabi.
"Telefonunu alabilir miyim?" diye sordu beklemediğim bir anda. Bakışları sanki vereceğim cevabı tahmin etmeye çalışır gibiydi.
"Tabi." dedim ve salak salak gülümsedim. Elimi cebime attım ve telefonumu çıkarıp çocuğa uzattım.
Güldü. Bir bana bir de elimdeki telefona baktı.
"Telefonunu alıp gitsem ruhun duymayacak. Tamam yani aklını başından almışım belli ki ama yapma etme elindeki telefonun ne suçu var?"
Bir an söyledikleriyle afalladım. Kahretsin gerçekten de aklımı başımdan almıştı. Resmen çocuğa telefonu uzattım.
"Ne? Ha, yok şey için şey etmiştim ben. Birini aramak için şey edeceksin sandım." Olmuyor Ayça! Sıçtın şimdi sıva.
"Ha anladım o yüzden şey ettin." Güldü. Şu an benimle bariz bir şekilde dalga geçiyordu. Hem ne kendini beğenmiş biri çıktı bu da. Ukala şey!
"Hem sen her önüne gelenin telefon numarasını mı istersin?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Durdu. Gözlerimin içine baktı bir süre.
"Her önüme gelene mucizeyi yaşatmıyorum sonuçta..."
☆☆☆
Bir bölümün sonuna daha geldik.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir.Bu bölüm sanki biraz uzun oldu önceki bölümlere göre. Sizce diğer bölümler gibi kısa mı tutmam gerekiyor?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzeree👋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ege Güneşi || Texting
Chick-Lit*Seninle yaşadığım bu mucizenin tek şahidiydi Ege Güneşi* Ayça♡Batu