Attığım çığlık o kadar tizdiki kucağında olduğum kişi sıçradı. Erkek olduğu belliydi soyunma odasına kokusu dolmuştu. Rüyamdaki o koku onun kokusuymuş.
Tabi onun sıçramasıyla benim popomda yeri buldu. Ani soğukla titredim ve kendime gelmeye çalıştım. Karşımdaki uyandığımı anlayınca ağzından küçük bir "Sıçtım" çıktı tabi bende sesini duymuş oldum. Daha önce ne bu sesi duymuş, ne de ona benzer birini görmüştüm.
Gözlerim karanlığa alıştı, hızla ayağa kalktım, ondan uzaklaşmaya başladım. Sonuçta az önce onun kucağında uyuyordum ve onu tanımıyordum. Gergin adımlarla geriledim o da o arada ayağa kalktı, böylece boyunuda görmüş oldum . Uzundu en az babam kadar uzundu ki babamın boyu çok uzundu ve yapılıydı ama karşımdaki babam kadar yapılı değildi.
Korkuyla "Sen kimsin?" diye sordum kekelemediğime şaşarak. Kapıya yakındım kaçabilirdim ama kaçmak istemiyordum bu yabancıyla tanışmak istiyordum. Sonuçta bana bir iyilik yapmıştı -saatlerce kucağında uyumuştum- .
Bir şey demedi. Benim düşüncemi kendi uyguladı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. İçimde bir cesaret oluştu ve yanına yaklaştım, kolunu tutup dışarı çıkmasına engel oldum. Kafasını bana çevirdi ama yüzünü tam olarak göremedim çünkü soyunma odası baya karanlıktı.
Tuttuğum koluna baktı ve ister istemez korktum, kolunu bırakıp birkaç adım geriledim. Tekrar cesaret edip " Sen kimsin?" diye sordum. Hiçbir şey demedi. Tekrar sıçtım bile deseydi en azından bu kadar gergin olmazdım. Çünkü şuan karşıma dikilmiş karanlıkta öylece suratıma bakıyordu. İfadesini seçemiyordum.
"Tamam kim olduğunu söylemiyorsun bari kucağında ne işim vardı onu söyle." dedim.
Hâlâ konuşmuyordu ve bu olay beni korkutmaya başlamıştı. Ama bence amacıda tam olarak buydu korkutup beni kaçırmak. Fakat benim onun kim olduğunu öğrenmeye hakkım vardı.
"Bean. " kafam karışmış bir şekilde karşımdakine baktım az önce '*Bean' mi demişti. Küçük bir kahkaha patlattım. "Komik olan ne sana adımı söyledim." diye azarladı çekici sesiyle beni. Gülmemi kesip "Adın gerçekten 'Bean' mi ?" diye sordum. O da küçük bir kahkaha attı ama o kahkahadan çok insanın azcık olduğu yere sinmesini sağlayan bir tehdit gibiydi " Ufaklık senin kulaklarında bir sorun var sanırım bak şimdi kulaklarını aç iyi dinle beni tamam mı ? " diye sordu. Korkuyla dinledim onu "Adım Dean heceleyeyim ya da harf harf söyleyeyim mi ?" dedi sonra cevabımı beklemeden "D-E-A-N" adını beynime kazır gibi harf harf heceledi.
*Bean (ing):Fasulye
Korkuyla kafamı salladım, adamın tehlikeli bir tipi vardı seside aynı tehlikeyi yansıtıyordu. Benden büyük olduğu da sesiyle, duruşuyla belliydi. Şuanda onu aydınlık bir ortamda görseydim yaşı hakkında tam bir yorum yapabilirdim ama maalesef burası çok karanlıktı. Böyle düşünürken miğdeme o çok tanıdığım ağrılardan biri girdi ve beni iki büklüm yaptı şuan küçük bir nöbet geçiriyordum, birkaç dakika sonra da bu adamın önüne kusacaktım biliyordum çünkü bir yıldır bu nöbet bana aralıklarla oluyordu.
Onu arkamda bırakarak dışarı koştum, çimenlerin üstüne eğildim ve miğdemde ne var ne yoksa hepsini boşalttım. Omuzlarımın tutulmasıyla öne doğru yalpaladım, kusmuğumun üstüne düşmekten son anda kurtuldum. Arkamı döndüğümde adını aklıma kazıyan Bean'i ayy Dean'i gördüm. Beni omuzlarımdan sıkıca tutuyordu nedense kendimi güvende hissettim. Cebinden bir peçete çıkardı ve bana verdi. Elimi yüzümü sildim.
Tüm gücümü kaybetmiş gibi hissediyordum, elimle sıkıca Dean'in kolunu kavradım. Vücudum sarsılarak titremeye başladı. Titriyordum ve koluna yapıştığım yabancıdan güç almaya çalışıyordum. Bacaklarımın altından tuttuğu gibi beni kucağına aldı.
Sonrası, onun muhteşem kokusu ve karanlıktan; tabi birde "Fasulyecik" diye fısıldamamdan ibaretti.
¤¤¤
Güçsüz biri olmaktan nefret ederim, ben güçlü olan olmalıyım kimseye muhtaç olmamalıyım. İhtiyaç duyan değil, ihtiyaç duyulan olmalıyım. Zorlukları içinde yaşıyan ve içinde bitiren olmalıyım. Ama ne mümkün. Güçsüzüm işte. Söylemek istemesemde ben buyum. Yalnız ve güçsüz.
Ve güçsüz biri olarakta yapacağımı yapmış, adamın birinine muhtaç olmuştum. Bayılmıştım. Gözlerimi açtım, aşırı beyaza ve ışığa alışmak biraz zamanımı aldı. Etrafıma bakındım, hastanedeydim, yatağımda doğruldum, karşımdaki tekli koltukta uyuyan babamı gördüm. Başımı ellerimin arasına aldım, düşünmeye başladım. Buraya nasıl gelmiştim ?
Tek hatırladığım Dean'in beni kucaklamasıydı. Sonrası yoktu. Yataktan kalktım ve danışmanın yanına gittim. Sandalyede oturan sarışın hemşireye "Merhaba. Ben 221 numaralı odadaki hastayım. Şey ben buraya nasıl geldim bir fikriniz var mı?" diye sordum. Kadın yüzüme baktı, sanki bir şeyler hatırlamaya çalışırcasına gözlerini kıstı "Ah evet. Şey sizi ambulans getirdi. Okulunuzun bahçesinde baygın bulunmuşsunuz." dedi hemen "911' i kim aramış kim bulmuş beni biliyormusunuz?" diye sordum. Kadın gülümsedi "O kadar bilgim yok maalesef." dedi. Suratım asık bir şekilde teşekkür ettim.
Danışmadan ağır adımlarla ayrıldım ve odaya gitmemeye karar verdim. Aynı uğuşuklukla çıkışa yakın olan bir kahve makinasına ilerledim. Elimi cebime attım. Tabi üstümdekileri fark etmemle suratım iyice düştü. Lanet hastane kıyafetleri. Şuan 100 metre ilerideki biri bile içimi rakatlıkla görebiliyordur. Aman ne güzel(!).
Tam geriye doğru dönmüşken kahve makinasının çalıştığını duydum. Makinaya geri döndüm ve o muhteşem kokuyu içime çektim deniz ve orman karışımı. İşte karşımda kurtarıcım Dean.