Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Biraz yüksek bir çimenliği güçsüz adımlarımızla tırmandıktan sonra karşımızdaki manzara karşısında ikimiz de donup kalmıştık. Zaman durmuş gibiydi, dünyada sadece biz ve onlar varmış gibiydi. Ilık ama esintili bir yaz gününde, zaman dursa bile hareket eden ayçiçekleri esintinin etkisiyle sallanıyordu. Normalde heyecandan zıplayıp haykıracak olan biz, hayatımızda ilk defa gördüğümüz bu en güzel cennetin karşısında tek bir kasımızı bile oynatamamıştık dakikalarca.
Güneş dağların üstünden tarlanın en orta kısmını aydınlatır gibi parlıyordu. Sarı Güneş'in sarı ışıkları, sarı ayçiçeklerine çarptığından bir renk patlaması oluşuyordu gözümde. Öyle göz kamaştırıcıydı ki gördüğüm manzara, gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım.
Ben büyülenmiş, nefesimi tutmuş bir şekilde karşımızdaki görsel şöleni izlerken Yongsun elimi bıraktı. Dikkatimi ona verdim. Bir adım ileri gitti yavaşça, sonra bir adım daha... ve sonra ayçiçeği tarlasına doğru, bağıra çağıra koşmaya başladı.
Sarı elbisesiyle kahkahalarla koşan, küçük bir kız çocuğu... Onun da katıldığı manzara daha da güzelleşmişti şimdi.
Anın etkisinden Yongsun'un "Hadi sen de gel!" deyip uzaktaki bana elini uzatmasıyla çıkmıştım. O olmasaydı sonsuza kadar öyle durabilecekmişim gibi geliyordu.
İleri doğru ben de bir adım attım ve çimenlere sürttüğüm ayakkabımın çıkardığı doğal sesi dinledim. Derin bir nefes aldım ve buraya kadar gelen ayçiçeklerinin kokusunu içime çektim. Cennet böyle bir yerdi demek ki...
Kendimden beklemediğim bir anda koşmaya başlamıştım. Giderek hızlanıyordum. O tarlaya dalıp elimi çiçeklere değdirirken koşmak için sabırsızlanıyordum.
Yongsun'un yanına koşarak geldim ve hiç hızımı bozmadan elini yakalayıp koşmaya devam ettim. Artık beraber koşuyorduk. Diğer elimi yana doğru açtım ve koşarken ayçiçeklerinin elime sürtünmesine izin verdim. Yongsun da beni taklit ediyordu.
Kahkahalarımız birbirine karışırken, güzel kokularla burnumuz kutsanırken bir kelebek sürüsünün içine dalmıştık birdenbire. Heyecanla arkama baktım. Yongsun bir şoka daha uğramıştı.
