10. BÖLÜMCÜK

49 9 13
                                    

Multimedya:Aktuğ düşmanı meşhur Serayımız

Sabahtan beri onu izliyordum. 3 gündür mesaj atmıyordum ama görmemeye dayanamamıştım işte.

2 senedir yapabildiğim tek şey onu uzaktan izlemekti. Karşısına çıkmamamın sebebi cesaretsiz olduğumdan değildi. Aksine her lazda olduğu gibi bende de deli cesareti hatta en hası vardı. Benim asıl korkum yanına gelen diğer kızlar gibi 2 hafta yanında gezdirip bir kenara bırakmasıydı beni.

Hem karşısına çıksam ne diyebilecektim ki?

Heyecandan konuşamazdım kem küm eder dururdum kendimce saçmaladıktan sonra da panik atak geçirir bayılır başına kalırdım. Hastalığım yine başıma dert olurdu sadece.

Bana kaşları çatık bir şekilde baktıktan sonra omuzlarını silkip önüne döndü. Sol gözümden bir damla yaş akarken görmemesi için önüme döndüm.

Kalbim acıyordu,hem de çok. O kadar üzgündüm ki şu an önündeki defterde benim bilgilerimle beni bulmak için uğraşmasına sevinemiyordum bile.Oysa 3 gün önce ne kadar mutluydum. Beni araştırdığını öğrendiğimde dünyalar benim olmuştu sanki.

Benim için uğraşıyor dedim,uğraşıyor...

Ama yanıldığımı kütüphaneye gittiğimiz gün anlamıştım.

Kütüphaneye gidip oturmuş ve çalışmaya başlamıştık. Koca 6 kişilik masada Aktuğ yanıma otururken Efken karşıma geçmişti. Ben daha bunun şokunu atlatamadan "Benim bi işim vardı ya unutmuşum"diyip kalkmış bizi Aktuğuyla yalnız bırakmıştı. Ben arkasından boş boş bakarken Aktuğ"Şey İpar biraz konuşabilir miyiz?"demişti. Kalbime oturan yumruyla nefesimin kesildiğini hissettim. O zaman anlamıştım neden kalktığını ama keşke anlamamış olsaydım.

Yaşlar gözümden akmaya devam ederken buruk bir şekilde gülümsedim. Oysa ilk mesajı ne hayallerle atmıştım. Cevap verdiğinde dünyalar benim olmuştu sanki.

Aslında bi nevi istediğim olmuştu. Beni merak ediyordu,bulmaya çalışıyor,uğraşıyordu. Hatta belki de seviyordu beni...

Peki neden sevinemiyordum?

Neden karşısına çıkamıyordum?

O kitaplardaki gibi mutlu bitebilecek miydi sonumuz?

Gözümdeki yaşlar gitgide çoğalırken ağladığımı çoktan farkeden Seray "Kalk hadi bi ayak yoluna gidelim. Elini yüzünü yıkayalım."dediğinde başımı salladım.

Ayak yolu derken tuvaletten bahsediyordu. Edebiyat hocamız tuvalet ya da lavabo deyince göndermiyordu."Türkçe konuşun benimle anlamıyorum"diyordu. Hatta bize anlamını öğrenin gelin bile demişti. İşi gücü bırakıp resmen onu araştırmıştık,te allam ya. Hatta o ikisi bulamamış gelip bize sormuşlardı.

O gün aklıma geldiğinde hafif bir gülümsemeyle onlara baktım. İkiside kafayı gömmüş benim hakkımda daha fazla bilgi bulmaya çalışıyordu. Oysa hemen yanı başındaydım. Kafasını bir kaldırsa....

Sanki beni duymuşcasına kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Bunda sorun yoktu,sorun benim gülerek ve ağlayarak (biraz saçma oldu tabi sjsjsjsj)ona bakıyor olmamdı. Anında sınıftan çıkıp karşıdaki ayak yolun girdim. Girer girmez duvar dibine çöktüm ve ağlamaya başladım. Seray hemen gelip kapıyı kapattı ve yanıma diz çöktü. Başımı omzuna yaslayıp bir yandan sırtımı sıvazlıyor bir yandan da teselli etmeye çalışıyordu bu zamana kadar ki tek dostum.

"Ağla kuzum ağla,rahatlarsın en azından,içinde tutmaktan daha iyidir."

Dediğini yapıp daha çok ağladım. Yaklaşık 10 dakikanın sonunda biraz daha rahatlamıştım,sadece iç çekişlerimle birlikte olduğumuz yerde oturmaya devam ediyorduk. Bi anda kahkaha atmaya başladım,Allahım sanırım deliriyordum.

"Ne kadar saçma bir durumdayım ya,resmen sevdiğim çocuk beni kankasına ayarlamaya çalışıyor."

Ardından ayağa kalktım,ayak yolunda 5 tane tuvalet kabini vardı. Yani sinirimi yeterince atabilirdim. İlk kapının karşısına geçtim ve kilitledikten sonra tekmeler yumruklar sözlü olarak da küfürler etmeye başladım. Bunu burada söyleyip de yeni nesili yaratıcı küfürlerimle tanıştırmak için çok erkendi. Kapıların kulpu yada ortası yamulmaya başlayınca diğerine geçtim. Böyle böyle derken 5. kapıya gelince son bir tekme daha atıp nefes nefese geri çekildim. Biraz yorulmuştum ama iyi gelmişti. Gülümseyerek saçlarımı geriye attım ve kenarda kollarını birleştirmiş bana bakan Seraya döndüm. O da bana gülerek bakıyordu.

"Rahatladın mı?"

"Fazlasıyla,hadi gidelim"

"E gidelim madem... Aa dur bekle bi dakika"

Yaslandığı duvardan ayrılıp yamulmayan tek kapıyı Aktuğuya söverek(o da en az benim kadar yaratıcıdır)yamulttuktan sonra en son"Allah belanı tez zamanda verecek Aktuğ"diyerek geri çekildi.

"Şimdik gidebiliriz"

Yüzümü soğuk suyla yıkadıktan sonra birbirimize gülerek ayak yolundan çıktık.

Ulan hoca,iç sesime bile işlemiş namıssız.

Evveeeett uzun bir bekleyişten sonra yeni bölümümüz geldi. Bol bol yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum litfen unutmayınız...

Bölümü nasıl buldunuz?

En sevdiğiniz karakter kim?

En sevmediğiniz karakter kim?

Haydi arivedelçi...

YAĞUŞUKLU (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin