*
değerli öpücüğün üzerinden bir hafta geçmişti. jaebeom yeni fotoğraf sergisiyle ilgili işler için sık sık evden ayrılıyor, döndüğünde ise çok yorgun oluyordu.
o akşamlardan biriydi. jaebeom ayaklarını sürükleyerek eve girdiğinde jinyoung'u üzerinde sadece iç çamaşırıyla yatağında uzanırken buldu. çantasını sessizce kenara koyarken gözlerini kocaman açmış, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
jinyoung jaebeom'un geldiğini biliyor, varlığını odada hissediyordu. kalbindeki heyecan, sevgi, istek, arzu denilen duygular çok yoğundu. jinyoung gözlerini açmadan keyifle gülümsedi. jaebeom'un üzerinde böyle bir etkisi olması hoşuna gidiyordu. "jaebeom-ie, sonunda geldin."
jaebeom hızla çarpan kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu fakat başarılı olduğu söylenemezdi. bütün bir dikkatle jinyoung'u incelemeye devam ederken yatağın kenarına oturdu. dağınık saçları alnına özenle serpiştirilmiş gibi görülüyordu. yüzündeki sevimli tebessümün aksine sıkı ve düzgün vücudu jaebeom'un aklını haddinden fazla karıştırıyordu.
jinyoung gözlerini açtığında memnun bir ifadeyle jaebeom'a bakıyordu. tam şu an hissettikleri hoşuna gitmişti. uzanıp jaebeom'un elini kavradı. "günün nasıldı? sergiye çok az kaldı,"
"işlerin çoğu bitti. birkaç ufak düzenleme ile hazır sayılırım.." jaebeom'un normal davranmaya çalışması pek işe yaramıyordu, sonuçta park jinyoung hızlanan kan akışını hissedebiliyordu.
jinyoung yattığı yerden doğrulup oturur pozisyona geldi. devam etmesi için ilgiyle, biraz da yaramaz bir tebessümle jaebeom'un gözlerine bakıyordu. fakat o sırada jaebeom'un gözleri meleğin dudaklarından başka bir yere çevrilmiyordu. oğlanın içinde yoğun şekilde yükselen duygulan güzel hissi jinyoung'un daha fazla gülümsemesine sebep oluyordu. boştaki elini jaebeom'un yanağına yerleştirdi, baş parmağı sevgiyle eşsiz teni okşuyordu.
jaebeom aklındakileri söylemek için sonunda cesaret buldu. biraz duraksasa bile dürüst şekilde konuştu. "bir kez dudaklarının tadını almışken, sadece onlara bakıp öylece durmak çok zor. bak.. bu konuda tanrı ne düşünüyor bilmiyorum, buna iznim var mı, bundan hoşlanıyor musun, sana daha çok yaklaşırsam tanrı seni benden alır mı? hiçbirini bilmiyorum. sadece seninle bir olmak istiyorum.. buna, iznim var mı meleğim?"
jaebeom'un cümleleri sonlanana kadar jinyoung onu tarifsiz bir sevgiyle dinledi. onun bu kadar ince ruhlu olmasını seviyordu. elini oğlanın uzun saçlarına kaydırıp şefkatle okşadı. "jaebeom-ah, hiçbir şey olmayacak. zaman dolana kadar senin için buradayım."
jaebeom küçük bir çocuk gibi hevesle başını salladı. zamanın giderek azalmasından nefret ediyordu ama hiçbir şey yapamayacaklarının farkındaydı.
melek, gülümseyerek heyecanlı oğlana yaklaştı. ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini bilmiyordu. sorun etmedi, jaebeom'a güveniyordu. dudaklarını jaebeom'unkilere kapatırken ona biraz daha yaklaştı.
jaebeom mümkünmüş gibi daha da hızlanan kalbinin sesini duyuyordu. dudakları keyfini çıkarmak istercesine yavaş bir şekilde meleği ele geçirirken, jinyoung daha aceleciydi. jaebeom'u öpmekten çok keyif alıyordu. jaebeom'dan başka birinin ona bu kadar iyi hissettirmeyeceğine emindi.
nefes almak için ayrıldıklarında jaebeom hafifçe gülümsüyordu. meleğin bu kadar hevesli olmasının sevimli olduğunu düşündü. jinyoung neden güldüğünü anlamaya çalışırken jaebeom onu kucağına çekti.
jinyoung kendini yüzü jaebeom'a dönük ve oldukça yakın şekilde jaebeom'un kucağında buldu. yüzü utançla kızarırken destek almak için ellerini jaebeom'un geniş omuzlarına yerleştirdi.
jinyoung'un kızaran yüzü jaebeom'un kıkırdamasına sebep oldu. ellerini meleğin beline yerleştirip hafifçe okşadı. tenine değen sıcak eller yüzünden ne yapacağını bilemeyen jinyoung, yalnızca oğlanın omuzlarına biraz daha sıkı tutundu. jaebeom tekrar meleğin dudaklarına uzanırken bu sefer elleri çıplak tende ezberlemek istercesine geziniyordu. jinyoung kısa süre sonra bilinçsizce kendini jaebeom'a bastırdı. arzu denilen duyguyu iyi tanımayan bu melek, lim jaebeom sayesinde bu hissi en güzel şekilde öğreniyordu.
jinyoung'un böyle bir şey yapmasını beklemeyen jaebeom açık şekilde şaşırmıştı. tadına çoktan bağımlı olduğu dudaklardan ayrıldığında hızlı nefesleri arasında yamukça gülümsüyordu. park jinyoung kontrolü kaybetmek üzereydi. fakat jaebeom hızlı toparlandı.
jaebeom jinyoung'u kucaklayıp nazikçe yatağa bıraktı. olacaksa bile şimdi olmamalıydı. daha özel bir an yaratacağım diye içinden geçirdi jaebeom. jinyoung'un saçlarını düzeltip alnına yumuşak bir öpücük bıraktı.
jinyoung beklenti dolu bakışlarla jaebeom'u izliyordu. jaebeom sadece sakinleşmeye çalışıyor ve jinyoung için uygun birkaç parça kıyafet arıyordu. bulduğu eşofman ve hoodie ile meleğin yanına döndü. bir bebek gibi giysileri ona kendisi giydirirken jinyoung sessiz kalıp jaebeom'a izin verdi. sonunda jinyoung üzeri giyinik halde yatağa uzandığında jaebeom meleğinin dudaklarına masum bir öpücük bıraktı. "duşa gireceğim, uyumak için beni bekleyebilir misin güzelim?"
jinyoung biraz önce yaşananların yabancı güzel hissi ve bol miktarda utançla başını salladı. jaebeom gülümseyerek hızlı bir duş için banyoya yöneldi.
hafif ıslak saçları ve üzerine geçirdiği eşofman ile geri döndüğünde jinyoung'u kendi yastığına sarılmış uyuklarken buldu. manzaranın sevimliliği yüzünden ağlayacak gibi hissetmişti. onu uyandırmamaya özen göstererek yatağa yerleşti. yastığı aradan çıkarıp jinyoung'u kendisine çekti. jinyoung uykulu sesiyle mırıldanırken jaebeom'a sokuldu. "gelmişsin..."
jaebeom gülümsemeyi kesemiyordu. jinyoung'un saçlarına bir öpücük bıraktı. "geldim, meleğim. rahat uyu,"
jinyoung jaebeom'un göğsüne yerleşirken huzurlu görünüyordu. jaebeom uykuya direnemeyeceği zamana kadar meleğini izledi. sonunda gözlerini kapatıp ona sıkıca sarılırken aklında yarın için bir plan vardı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
until morning comes | jjp'
Fanfictionpark jinyoung, o sabah lim jaebeom'un koruyucu meleği olmak için görevlendirildi. tek yapması gereken acı içindeki genç adamın yanında durmak ve ara sıra da olsa gözyaşlarını silmekti.