[0.2] ~§{ALONE}§~

93 16 9
                                    

Bağrışmalar , acılar ve bedenler.

Önümde koca bir yığın.
Tek tek acılarımı barındıran yaralar.

Çıkmaz bir sokakta gibiydim. Sağım, solum yoktu. Önümde koca bir çukur, arkamda bıraktığım enkaz.

Zihnim beni yanıltıyor, benimle oyun oynuyordu. Yağmur damlaları, artık şiddetini arttırmış bir şekilde yer yüzüne hışımla düşerken, kandan kurumuş bedenimi temizliyordu.

Boğazımı biri sıkıyormuşcasına acıtıyor, fırtınadan gelen soğukluk, dişlerimi titretiyordu.

Nefes almaya çalıştım. Bedenim bana ihanet ediyor, iyi olmamı sağlamıyordu.

Güçsüzleşmiştim o an zaten Islanan kıyafetlerim ağırlaşmış her an çamurun içine batmamı istiyordu.

O, Hazal Toprak. Hiç bir zaman pes etmeyen kız, şimdi ölümü çağırıyordu...

 Hiç bir zaman pes etmeyen kız, şimdi ölümü çağırıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gözlerimi araladım. Soluk bir ışık vurdu bulanık olan görüş açıma. Gözlerimi güçlükle sonuna kadar araladığımda ise , hastane odasında olmam, anlamam için biraz geç olmuştu.

Neden geldiğimi sorgulamak istedim. Zihnimi yokladım, geçmişe dair.

Hatırladığım en son şey, büyük bir otelde kutlama yapılmasıydı.

O anda kapıdan beyaz önlüklü, boynunda steteskop olan bir adam girdi içeriye.

"Uyanmışsınız. Geçmiş olsun." Dedi ihtiyar adam. Yattığım yatağın ayak ucundaki masadan dosyayı eline aldı ve odada küçük bir sessizlik oluştu.

"Pardon. Bir şey söylemek istiyorum." İnce çıkan sesime aldırmadan konuştum.

"Dinlendikten sonra polisler ifadenizi almak için gelecekler." Dedikten sonra dosyayla birlikte odadan çıktı.

Sorumu cevap vermemesine sinirlenerek adamın yüzünü dağıtmak istedim o an.

"Tanrım. Ne oldu da ben bu haldeyim?!" Diye saçlarımı ellerimle çekiştirerek isyan ettim.

O anda küçük bir dolabın yanında siyah beyaz insan görünümlü bir şey  gördüm.
Saçları uzun ve yüzü beyazdı. Birkaç morlukla kaplanan yüzü, simyisah yerde sürünen kıyafeti ile uyumu sağlıyordu.

Korkuyla yatağa sinerek, karşımda bana bakan yaratığa takılı kaldı, onla uyumlu siyah gözlerim.

"Bedenini sararan korku, ölümü çağıracak. Gözlerin titrerken, ruhun çıkacak. Senin için ölüm vakti geldi, Hazal Toprak."  hırlamayla konuştuktan sonra bana doğru gelmeye başladı.

Nefes almıyordum. Yerimden kıpırdayamıyorken, sesimin çıkmaması korkumu arttırıyor, yabancı bir hisle karşı karşıya bırakıyordu.

Kapı açıldı ve yabancı yaratık birden kayboldu. Aklım almazken, hala onun kaybolduğu yerdeydi gözlerim.

"Hazal hanım. İfadenizi almak zorundayız" dedi içeri iki polis girerken.

"yaratık! K- korkuyorum" titreyen gözlerime bedenimde eşlik etmişti. Kendimi durduramıyordum.

Bedenimi ateş basmıştı. Etraf kesik kesik karanlığa bürünüyordu yine.

"Doktoru çağır!" dedi hızlıca birisi.

Hayat kısaydı. Ve bana verilen bu ömürde sadece lanetin eşlik ettiği korku vardı.

Ve ben Hazal Toprak. Acımasız lanetin bulaştığı, ruhlara kaplı bir  dünyada tek başına kalan genç bir kız...

-

Hikayeyi anlamayanlar için; ileriki bölümler her şeyi açıklayacak

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hikayeyi anlamayanlar için; ileriki bölümler her şeyi açıklayacak...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 07, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLÜLERİN LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin