Jeongguk işaret parmağıyla buklelerinden biriyle oynuyor, defalarca kez göz devirerek uf'luyor ve puf'luyor ve iki buçuk saattir bilmediği bir şey hakkında saçma salak şeyler anlatan bu adamı dinlemeye çalışıyordu.
Başını rahatsız koltuktan geriye doğru attı. "Bayılacağım."
"Ne sikim demeye geldin ki? Alanında hiçbir şey bilmediğin kesin." Tekrar doğruluğunda söylediği kısık sesli yakınmayı duyan birkaç sıra öndeki arkadaşları kıkırdamıştı.
Bu konferans salonunda boğulacak gibiydi.
Jimin'in elini bacağında hissettiğinde 'ne yapıyorsun' dercesine bir bakışla ona döndü. Fakat mavi saçlı çocuk pür dikkat adamı dinliyor gibiydi.
Parmaklarını hareket ettirip pantolonunda gezdirmeye başladığında elini onunkinin üzerine koyup fısıldadı. "Jimin"
Jimin onu duymadı. Zorla bacağındaki eli itmeye çalıştı. Bu sefer de büyük olan onun elini alıp kendi bacağına koymuştu ve bir de kendi elini onun üzerine kapatmıştı. Jungkook etrafa bakıp en yakın kişinin kendilerinden 3 sıra önde olduğunu görünce tanrıya şükretti. Biraz heyecanlanmıştı ama yine de bırakması için bacağını sıktı.
Jimin bunu bir teklif olarak algılamış olmalıydı ki elini hareket ettirmeye başladı. Konferans bitmiş ve herkes ayağa kalkmıştı. Dalgalı saçlı çocuk güç bela elini kurtarıp hiçbir şey olmamış gibi çıkışa yönelen çocuğu takip etti.
"Bu da neydi şimdi?"
Jimin arkasına bile bakmadı. "Ne neydi?" Jeon göz devirip daha fazla üzerinde durmadı.
"Beğendin mi?" Onun sesini duyduğunda yine biraz heyecanlanmıştı. Yüzüne bakmayan çocuğa nida dolu ve imalı bir şekilde cevap verdi. "Çok."
Sonra kalabalığın arasında ilerledi. Çok dengesizdi ama o bütün bu dengesizliğini seviyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue or spontane | jikook ✔️
General Fictionashleys: hepimiz intihar edelim o zaman napalım