"Kralların, imparatorların hüküm sürdüğü o altın çağda insanlar romantik bir yaşam sürüyor, romantik biçimlerde ölüyorlardı. Katil, kurbanını muhteşem bir yemeğe davet eder, hizmetkar iki şahane kadehte içkilerini sunardı,kadehlerden birinde içkiye karışmış olarak Virtiol bulunurdu. Kurbanın her hareketinin uyandıracağı heyecanı düşünün bir; kadehi eline alıyor, birkaç tatlı ya da saldırgan söz söylüyor, sanki içinde nefis bir içki varmış gibi kadehi başına dikiyor, ev sahibine şaşkın şaşkın bakıyor bir an ve yere yuvarlanıyor.Yanımda duran ayracı alıp kaldığım yere koydum. Boynumu esnetip saate baktım. Yaklaşık iki saattir kitap okuyordum. Yatağımdan yavaşça kalkıp aşağı inmek için kapıya yürüdüm. Aşağıdaki sesler kısa süre önce kesilmişti.
Kapıyı açtıktan sonra ses çıkarmadan kapatıp merdivenlere yürüdüm. Aşağı bakmak için trabzana tutundum. Babam görünürde yoktu, sanırım dışarı çıkmıştı.
Hızlıca babamın dağıttı yerleri toplayıp odama gittim. Pencereden dışarı baktığımda havanın güzel olduğunu gördüm. Birkaç gündür sürekli yağmur yağıyordu, bu havayı kaçırmak istemediğimden üstümü hızlıca değiştip anahtarımla telefonumu aldım. Evi iyice kontrol ettikten sonra kapıyı kitleyip çıktım.
Her sene olduğu gibi yine aynı parka gidiyordum. Annem altı yıl önce bir kaza geçirmişti. Bir yıl kadar komada kaldıktan sonra vücudu daha fazla dayanamamış ve kendini bırakmıştı. Babamla birbirlerine fazla düşkün değildiler ama babam o zamandan sonra değişmişti. Herkese karşı soğuktu, evden çıkmak istemiyordu. Bunlara karşın bana daha iyi davranmaya başladı. Nedenini anlamasam da şikayetçi değildim.
Bugün de annemin ölüm yıl dönümüydü. Babam güçlü bir sinir krizi geçirmiş, evin altını üstüne getirmişti. Bitene kadar odamdan çıkmamıştım. O zamanlardan sonra her ne kadar bana daha iyi davransa da kriz anlarında gözü ben dahil kimseyi görmüyordu.
On dakikaya yakın sürede parka gelmiştim. Durup derince iç çektim. Annemle çocukluğumda neredeyse her gün buraya gelirdik. Artık eskimişti ve kimse dönüp bakmıyordu bile.
Benden başka.
Salıncakların yanına gidip sağlam olan birine oturdum. Yavaş yavaş sallanmaya başladım. Anılarım aklıma geldiğinde burukça gülümsedim. Onu çok özlüyordum.
Ne kadar süre orada oturduğumu bilmiyordum. Hava kararmaya ve soğumaya başlayınca eve dönmeye karar verdim. Salıncaktan kalkacağım sırada cebimdeki telefonum titredi. Çıkarıp şifreyi girdim. Tanımadığım numaradan mesaj gelmişti. Mesaja bakmak için bildirime tıkladım.
"İyi ki doğdun Güneş."
Okuduğumda kaşlarım çatıldı.Bugün benim doğum günüm değildi. Yanlış numaraya atılmış olduğunu da sanmıyordum çünkü hem adımın hem de numaramın aynı olması büyük bir tesadüf olurdu.
Oturduğum yerden kalkıp eve doğru yürümeye başladım. Mesaja eve gidince cevap verirdim.
Evin olduğu sokağa girdiğimde bahçenin önünde bir kalabalığın olduğunu gördüm. Bir an durup neden benim evimin önünde olduklarını düşündüm. Yavaş adımlarımla kalabalığın yanına yaklaştım. Evin kapısı açıktı ama insanlardan dolayı içeriyi göremiyordum. Kalp atışlarım hızlanma başladı. Kalabalığı yarıp içeriye girecekken komşumuz Huriye teyze çıktı içeriden. Koluma uzanıp hafifçe sıktı.
"Kızım..."
Anlamadığımdan birkaç saniye boş boş baktım yüzüne.
"Huriye teyze?"
Konuşmasına izin vermeden içeriye girdim. Tanımadığım adamlar oturma odasından çıkıyordu. Kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Adımlarım ne göreceğimi bilmediğim için hala yavaşı. Sonunda kapıya ulaştığımda odanın içine girdim.
"Baba?"
***
Burası çoğu kişinin okumadığı yazar notu.Bir anda aklıma harika bir kurgu geldi ve hemen yazmaya başladım. Daha doğrusu başlayamadım çünkü yarım saat falan ya ekrana bomboş baktım ya da yazdıklarımı sürekli sildim. Aklımdaki gibi olmasa da devamını güzel getireceğimi düşüyorum.
Sonraki bölümde görüşürüz!