Pain&Love

2.1K 131 4
                                    

Saate baktığımda ikiye geliyordu. Konsey toplantısı bitmiş babam ve annem yolda olmalıydı. Lydia rahatladıktan sonra kendini benden uzaklaştırdı. Birşey söylemeden yatağın üstünden kalktım. Yatağın köşesindeki tepsiyi elime alıp Lydia'ya "Babam birazdan gelir, ona olan biten herşeyi anlatman gerekecek. Ve konsey üyelerine." dedim. Lydia başını sallayıp yataktan doğruldu. Ayağa kalkıp camın önünde durdu. Perdeyi eliyle açarak dışarı baktı. "İstersen salonda oturabilirsin," Lydia bu sorum üzerine yüzünü bana çevirdi. Hafif bir gülümseme ile kapıya doğru yaklaştı. Kapının kolunu kavrayıp hiç tereddüt etmeden açtı. İlk benim çıkmam için kenara çekildi. Koridora çıktığımda hızlı adımlarla mutfağa ilerledim. Elimdeki tepsiyi tezgaha koyup geri döndüm. Lydia kapının önünde duruyordu. "Gel" salonun kapısının önünde durup ona seslendim. Bir eliyle yüzüne gelen saçları geriye atıp yanıma geldi. İçeri ilk ben girdim. Derek ve Matt oturuyor, Deaton üçlü koltukta uzanıyordu. Derek bizi görünce elindeki kitabı bırakıp bize baktı. Deaton koltuktan doğrulmayı denedi ama acı inlemesi onu durdurdu. Lydia yanıma gelip içeri göz gezdirdikten sonra gülümsedi. "Merhaba," sesi utançtan titremişti "Ben Lydia" Derek ve Matt ona selam verdikten sonra Lydia, Deaton'un görüş alanına girdi. "Ben," Deaton'a yavaşca ilerleyip sarılı koluna baktı. "Ben çok özür dilerim. Sizi onlardan biri sandım." Deaton hafif gülümseyerek "Önemli değil, iyileşmeye başladı bile." Lydia tekli koltuğa oturduğu anda dışarıdan bir araba sesi işittim. Babamlar gelmişti. Salondan çıkıp dış kapıya giden koridorda hızlıca ilerledim. Kapıyı açıp babamları karşıladım. Babam girer girmez Lydia'nın kokusunu almış olmalı ki odasına hiç girmeden salona hızlıca ilerledi. Babamın arkasından annem, annemin arkasından ben salona girdik. Babamın gözleri Lydia ile buluştuğunda suratını şaşkınlık kapladı. Babam neşeli bir ses tonuyla "Merhaba, adın ne?" Lydia bakışlarını babamdan kaçırarak "Lydia Martin" babam salonun ortasına geldiğinde Deaton'u gördü "Bir kazaydı John." babam Deaton'un koluna baktıktan sonra yavaş adımlarla Lydia'ya doğru ilerledi. "Lydia babanın adı-" Lydia yere bakarak babamın sözünü kesti. "Jeff Martin." Babamın yüzündeki şaşkınlık sesindeki neşe kayboldu. "Jeff Martin ve karısı Natalie Martin" babam bize dönüp derin iç çektikten sonra devam etti "Geçtiğimiz haftalarda öldürüldü." babam bunu bizden nasıl saklamıştı? "Sen bunu biliyor muydun John?" annem yani Melissa salonun ortasına ilerledi. Babam başını salladı "Evet, biliyordum." annem şaşkın halde babama bakıyordu. Bu hiç iyi değildi. "John, neden böyle birşey yaptın? Daha yeni konsey toplantısı oldu ve sen bunu söylemedin. Aklından ne geçiyor? Hepimizi sürgün etmelerini mi istiyorsun?" bakışlarım bir babama bir de anneme dönüyordu. Annem haklıydı. Konseyin üç kuralı vardı; Birincisi, asla bir insanı öldürme veya dönüştürme. İkincisi, konseyin bilmesi gereken herhangi bir şeyi gizli tutma. Ve üçüncüsü emre itaatsizlik. Liderler için son iki kural geçerliydi. Ve babam ikisini de karşı gelmişti. Babam sessiz kalmıştı. Annemin gözlerinden akan yaşlar yavaş yavaş yere damlıyordu. Lydia şaşkınlığını gizleyemeden bana bakıyordu. Anneme yaklaşıp kollarından tuttum. Onu koltuğa oturttuğumda ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Derek salondan hızlı bir şekilde çıktığında arkasından gittim. Serseriler. Onları konuşturabilirsek sürünün başında kimler var öğrenebilirdik. Ve bir Serseriyi konuşturabilen tek kişi Derek'ti. Dış kapıyı açıp dışarı çıktığında arkasından çıktım. "Derek," gözleri benimkilerle buluştu. Konsey üyeleri Derek'i hiç sevmezdi. Derek başına gelecekleri biliyordu. Onu destekleyen tek babam vardı. Ve artık babama güvenmediği kesindi. Ben onun yerinde olsam, bende güvenmezdim. "Sana birşey olmayacak." bunu dediğimde gözlerini devirip sırtını bana döndü ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Arkasından koşup yetiştim. Ormana gidiyordu. Bu halde dönüşüm geçiremezdi. Onu durdurmalıydım. "Derek, dur." hiç tepki vermeden yürümeye devam etti. Ormana girdiğimizde üstündeki ceketi çıkartıp fırlattı. "Derek yapma, bu halde dönüşemezsin." Derin derin nefes alırken göğsü inip kalkıyordu. Üstüne giydiği ince tişörtü kollarını sıkıca kavramış, tüm kaslarını belli ediyordu. Eli yumruk halinde sıkılmaktan beyazlamıştı. Tam sağında duran ağacın gövdesine yumruğunu geçirdiğinde ürktüm. "Bunu nasıl yapabilir!" sinirden bağırmaya başlamıştı. "Derek," sağ elimi yavaşca sol omzuna koydum "sakinleş." gözleri gözlerimle buluştuğunda sıktığı yumruklarını gevşetti. Yavaşca bana dönerken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Birbirimize çok yakındık. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Bana daha da yaklaştığında dudakları dudaklarıma değiyordu. Kendime karşı gelemiyordum. Gelmekte istemiyordum. Onu istiyordum. Şimdi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında tüm vücudum titredi. Bu gerçek miydi? Dudaklarımız enfes bir biçimde dans ederken, sağ kolumu Derek'in boynuna doladım. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında nefes nefeseydik. Derek benden üç adım uzaklaşarak "Ben-" diye söze başladı. Devam etmesine izin vermeden "Seni seviyorum." dedim. Gözlerimin içine bakıyordu. Derin nefes çektikten sonra devam ettim "Sana söyleyemedim. Söylemeyi denedim." dudaklarımı ıslatıp tekrar devam ettim "Ben sana bağlandım Derek. Ben-" Derek sözümü kesip "Biliyorum." şaşkın bir ifadeyle yüzüne baktım "Biliyor muydun?" Derek öne doğru bir adım atarak bana doğru geldi. "Hayır, sadece hissettim." öne doğru bir adım daha atarak bana iyice yaklaştı "Hislerin kuvvetliymiş" yandan yandan sırıttığımda Derek çenemden tutup beni kendine yaklaştırdı. Ve yine dudaklarımız o enfes dansına başlamıştı. Uzun süre öpüştükten sonra yine nefes nefese kalmış halde birbirimize baktık. "Derek," sağ elini yüzümde gezdirken fısıldayarak "Efendim?" dedi. "Geri dönmeliyiz," baş parmağını dudaklarımın üstünde gezdirerek beni susturdu. Parmağı dudaklarımın üstündeyken tekrar konuştum "O serserileri konuşturmalıyız," gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Parmağını dudaklarımdan çeneme indirdiğinde hafifce çenemi tuttu. "Onları sadece sen konuşturabilirsin." Derek beni dinlemiyordu. Başımı çevirip kendimi geriye attım. "Derek, beni dinlemelisin," derin nefes alıp devam ettim. "Bir serseri sürüsü dışarıda insanları ve kurtları öldürüyor. Dişi kurtları kaçırıyor. O yakaladığımız serseriler tek şansımız. O sürünün başında kimler var öğrenmeliyiz. Lütfen Derek." Derek iç çektikten sonra başıyla onaylayıp "Pekala, gidip babanın yaptığı sorunu düzeltmeye çalışalım." babama gerçekten sinirlenmişti. Ona güveni kalmamıştı. Ormandan çıkarken Derek sinirden fırlattığı ceketini alıp yanıma geldi. Eve geldiğimizde, içeriyi sessizlik kaplamıştı. Tek duyabildiğim Scott'ın odasından gelen müziğin sesiydi. Derek serserileri tuttuğumuz deponun kapısını açıp merdivenleri aydınlatmak için lambayı yaktı. Merdivenleri indiğimizde kurt formunda yakaladığımız serseri insan formunda çıplak duruyordu. Derek o serserinin durduğu kafesi açıp içeri girdi. Bağlı kollarından tutup yarı sürükleyerek deponun ortasındaki saldalyeye oturttu. İşte başlıyoruz. "Bana bak seni pislik," Derek tükürürcesine serserinin yüzüne doğru konuştu. "Sorulan sorulara cevap vermezsen, ilk önce burnunu sonra kollarını ve bacaklarını kırarım. Kurt olabilirsin ama büyük yaralar bir aydan kısa sürede iyileşmez." serseri gülmeye başladı. "Sende bir Serseri'sin. Şu meşhur Derek Hale." serseri gülerken ağzının kenarlarından köpükler çıkıyordu. Derek, serseriye sağlam bir sağ kroşe geçirdiğinde serseri yere yığıldı. Karnına tekme attıktan sonra diğer eliyle yumrunu tuttu. Serseri yerde kan tükürürken öksürüyordu. Derek onu çekiştirerek tekrar sandalyeye oturttu. Sert bir ses tonuyla "Adın ne?" diye sordu. Serseri son kez tükürdükten sonra kanla kaplanmış dişlerini göstererek sırıttı. "Conrad Fenris." Derek sağ elini yumruk yapmış her ihtimale karşı hazır bekletiyordu. Bana dönerek "Sorucaklarını sor," Başımla onaylayıp serserinin önüne geçtim. Sesimi sertleştirerek "Sürünün lideri kim Fenris?" dedim. Serseri yine gülmeye başladı. Derek ona yaklaşarak "Ya soruya cevap ver yada burnunla vedalaş." diye tısladı. Serseri gülmeyi kesip cevap vermek için kanlı dudaklarını araladı "Gerard. Gerard Argent." konuşması bitmemiş gibi diliyle dudaklarını ıslatıp devam etti "Serseri sürüsünün iki lideri var." Ne? Serseri yüz ifademi görünce yine gülmeye başladı. Ah! Böylelerinden nefret ediyorum. Derek "Devam et." diye tısladıktan sonra Serseri kesik kesik gülerek konuşmasına devam etti. "Deucalion. Sürünün diğer lideri." serseri bakışlarını bir bana birde Derek'e çevirerek devam etti. "Deucalion kör. Gerçek bir kurt gibi görüyor. Hisleri ve refleksleri bir kurtadamdan daha güçlü." bakışlarımı serseriden kaçırarak "Sürüde kaç Serseri var?" diye sordum. Fenris hiç düşünmeden cevap verdi "On dokuz." iki liderle yirmi bir. Bizim sürümü babamla birlikte sekiz kişiydi. Onları asla tek başımıza yenemezdik. "Hiç şansınız yok," kesik kesik gülmeye devam ederken konuştu "Sizin yerinizde olsaydım, kimseye güvenmezdim." gülüşünü daha da büyülterek bize baktı. Bize dışarıdan değil, içeriden saldıracaklardı. Başımız çok büyük beladaydı. O kişiler kimse Serseri değildi. Aramızdalardı. Bir başka sürüde, konseyde, serbest bölgede. Her yerde olabilirlerdi. Derek'e bakarak "Gidelim." dedim. Derek elleri bağlı olan serseriyi sürükleyerek tekrar kafese kapattı. Yukarı çıktığımda hızlı adımlarla babamın odasına ilerledim. Kapıyı çalmadan direk içeri girdim. Babam sandalyesine yaslanmış telefonla konuşuyordu. Beni görünce hazırlıksız yakalanmış gibi sandalyesinden doğrulup sesini kalınlaştırdı. Telefondaki adam birşeyler söyledikten sonra telefonu kapatıp yuvasına koydu. Kaşlarını çatarak yüzüme baktı "Sana kim söyledi?" ilk defa babamla böyle konuşuyordum. "Neyi?"babamın ses tonu iyice kalınlaşmıştı "Lydia'nın ailesinin öldürüldüğünü?" babam derin nefes çektikten sonra boğazını temizledi "Dün akşam birisi beni telefonla aradı. Numarası görünmüyordu. Konuşurken sesi uğultulu çıkıyordu. O adam her kimse bana Martin ailesinin öldürüldüğünü söyledi. Tek bildiğim bu Stiles beni suçlamayı kes-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden söze daldım "Onlar aramızda baba. Her yerde olabilirler. Bir başka sürüde, serbest bölgede, konseyde." dudaklarımı ıslatıp devam ettim "Bize içten saldıracaklar. Herşey planlanmış." bakışlarımı solumda duran Derek'e çevirerek devam ettim. "Gerard Argent ve Deucalion. Serseri sürünün liderleri." ah, babam serseri sürü ne bilmiyordu. Şaşırdığını belirten yüz ifadesi ile yüzüme baktı "Tamam. Herşeyi baştan alalım. Lydia'nın ailesini bir serseri sürüsü öldürdü. O serseriler dişi kurtları kaçırıyor. Liderleri Gerard Argent ve Deucalion. Buraya kadar anladın mı baba?" babam sessiz kalarak başını evet anlamında salladı. "Serseri olmayan ama onlar için çalışanlar aramızda tamamen iyi rolünü oynuyorlar. Her şeyimizi biliyor olmalılar. Bilmeselerdi seni arayıp başımızı derde sokacak o haberi vermezlerdi. Diğerlerine haber vermeliyiz." sözüm bittiğinde babamın yüz ifadesi değişti. Konuşmak için dudaklarını araladı "Bunun doğru olduğunu bilmiyoruz. Bir Serserinin dediklerine güvenemezsin." bakışlarım yanımda dikilen Derek'e kaydı. Gözbebekleri sinirden iyice büyümüş neredeyse tüm beyazlıkları kapatmıştı. "O serserinin dediklerine inanmıyorum. Aynı şeyleri Lydia'da söyledi." babam tek kaşını kaldırarak bana baktı "Saçmalamayı kes Stiles," içimdeki öfke daha da kabarmıştı "Bir kez olsun dediklerimi ciddiye alır mısın baba?" sesim öfkeden kalın ama titrek çıkmıştı "Bana mantıklı birşey söyle seni ciddiye alayım." babam alaycı ses tonuyla konuştu. "Pekala, bir serseri sürüsü dışarıda insanları dönüştürüp kurtları öldürüyor. Ve dişi kurtları kaçırıyor. Bunun neresi mantıklı gelmiyor baba?" derin nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama işe yaramadı. "Stiles," bir el sol kolumu kavramıştı. Bakışlarımı Derek'e çevirdiğimde uyarıcı bakışları ile karşılaştım. Babama bakmadan "İyi düşün baba," yavaşca kapıya doğru ilerledim. Öfke, tüm vücudumu kaplamıştı. Sinirlenince dönüşüm geçirenlerden olduğum için kendimi zor tutuyordum. Kapıyı açıp çıktım. Arkamdan Derek çıktığında merdivenlere ilerledim. Derek bana yetişerek kolumdan tuttu. "Stiles sakinleş," Derek'e baktığımda yüz ifadesi değişti. Geriye iki adım atarak benden uzaklaştı. "Ne oldu?" konuşurken dişlerimin uzadığını, sesimin değişik çıktığını fark ettim. Derek'in gözleri açılmış bana bakıyordu. Bana ne olmuştu?

The Wolf Beneath the Tree: Stray #1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin