Derek yavaş adımlarla bana yaklaştı. "Yüzün," sol eliyle yüzüme dokundu. Baş parmağını yanağımın üstünde yavaşca dolandırdı. "değişmiş." baş parmağını dudaklarıma getirdiğinde hafif ağzımı açtı. Yüzüm değişmiş mi? Koridordaki boy aynasına doğru ilerledim. Yüzüme baktığımda, dişlerimin değiştiğini, gözlerimin açık sarı renkte parladığını gördüm. Yanaklarımın kenarlarında ince tüyler, dönüştüğümdeki gibi aynı desende çıkmış, hafifce yüzümü kapatıyordu. Kısmi dönüşüm. Çocukken annemin hep anlattığı o dönüşüm. Kendimi iyice incelediğimde insana benzer yanımın olmadığını fark ettim. Derek'e dönerek "Bunu kimsenin bilmesini istemiyorum," sesim uzun dişlerim yüzünden boğuk çıkmıştı. Derek çenemden tutup beni kendine yaklaştırdı. "Bu," sarı renkte parlayan gözlerime bakarak devam etti "çok mükemmel." yüzüme doğru eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ayrıldığımızda dişlerim normale dönmüştü. Kısmi dönüşümü tetikleyen şey öfkeydi. Normale dönmesini sağlayan şeyde iyi olan herşeydi. Scott'ın kapısının açılması, bizi daha da birbirimizden uzaklaştırdı. "Hey," yanımıza doğru ilerlerken devam etti "O serseri ile konuşmalarınızı duydum. Ve babamla," gözlerimi devirip bakışlarımı yere indirdim. "Stiles, sana inanıyorum. Babam her ne kadar ciddiye almasada hepimiz tehlikedeyiz." bakışlarımı Scott'a çevirerek "Evet ve birşeyler yapmalıyız." Scott evet anlamında başını sallayıp konuşmaya başladı "Califorina eyaletindeki tek sürü artık biziz." Martin ailesi "Diğerlerine haber vermeliyiz. Dişi kurt olan her sürüyü öldürüp yok edecekler. Konsey-" Scott'ın sözünü o anda kesip "Konsey olmaz. Artık ordakilere güvenemeyiz. Bu işi yapacaksak onlar olmadan yapacağız." Scott konuşmak için dudaklarını araladı "Çok fazla kayıp olur." Derek benim yerime cevap verdi "Konseye haber verirsek bizde ölürüz." evet. Babama gelen o haber yüzünden bizde şuçlu sayılıyorduk. Eğer babam konseyde o haberi birisinin onu arayıpda söylediğini söyleseydi, şuan başımız dertte olmayacaktı. "O haberi," Scott'ın sözünü keserek "Birisi babamı gizli numaradan arayıp söylemiş. Dün akşam." Scott yüzüme şaşkınlıkla baktı "Başımız gerçekten büyük dertte." duvardaki saate baktığımda gece 2 olduğunu gördüm. İyi bir plan yapmak için uyanık olmalıydık. Mutfağa gidip kahve makinasına üç kişilik kahve koyup çalıştırdığımda Scott ve Derek masada oturuyordu. Kahveleri masaya götürdüğümde sandalyeye oturup kahvemi içmeye başladım. Bir süre kimse konuşmadan kahvesini içti. "Evet, plan nedir?" sessizliği Scott konuşarak bozdu. "Bize içten saldıracaklar. Ona göre plan yapmalıyız. Büyük ihtimalle o kişiler konseyde." Derek kahvesinden bir yudum alıp "Aynı bize yaptıkları gibi. Bir sürüyü öldürecekler, başka bir sürünün liderine o haberi söyleyip başlarını derde sokucaklar. Konsey bunu öğrendiğinde -Serseriler'e çalışanlar sayesinde- oy çokluğu ile o sürüyü ve liderini idam cezası ile öldürecekler. Dişiler hariç." Derek haklıydı. Planları buydu. Scott tek kaşını kaldırıp "Bir sürüyü öldürüp, o sürünün öldürüldüğünü başka bir lidere mi söyleyecekler?" Derek başını evet anlamında sallayıp kahvesinden bir yudum daha aldı. "O sürünün lideri-" söze atlayıp "Gerard Argent ve Deucalion." Scott şaşkın bir ifadeyle "İki lider mi? İki alfa." sessiz kalarak başımı aşağı yukarı salladım. İki alfa ile karşı karşıya gelmek, kendini öldürmekle eşdeğerdi. "Onların planlarını, onlara karşı kullanalım." bakışlarım sağımda oturan Derek'e döndü. "Nasıl?" Scott bunu sorunca gözlerimi devirdim. "Depodaki o serseriler ile," Derek'in planları her zaman iyi ve işe yarar olurdu. "Onları konuşturup, o iki lidere ulaşmak için numaralarını alacağız. Onları arayıp adamlarını kaçırıp öldürdüğümüzü söyleyeceğiz." Scott kahvesinden için "Bu yerimizi belli etmez mi?" ah "Belki. Bize içten saldırmaları yerine dıştan saldırmalarını sağlayacağız." ve böylece onları daha kolay haklayabilirdik. "Tamam o zaman, planımız onların planını onlara karşı kullanmak. Yarın sabah diğer eyaletlerdeki sürülere haber verelim." Scott ayağa kalkıp bardağını tezgaha koydu. Derek'le aynı aynda kalkıp kapıya doğru ilerledik. Scott odasına hızlıca ilerleyip kapısını kapattı. Merdivenleri çıkıp koridora geldiğimizde, Derek kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Ilık nefesini yüzüme vererek boynuma doğru eğildi. Boynumu öpmeye başladığında gözlerim tepki olarak kapandı. "Derek," dişlerimin arasından konuştum. Derek boynumdan dudaklarıma doğru yol alırken sessiz kaldı. Dudaklarımı öpmeye başladığında ona karşılık verdim. Sağ elini tişörtümün içine soktuğunda kapalı olan gözlerim açıldı. Elini göğsümde gezdirirken inledim. Dudakları dudaklarımı emerken iki elimi göğsüne koyup hafifce ittirdim. Ayrıldığımızda gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Ben," sözümü kesip "Hazır değilsin. Biliyorum." ah "Derek, seni istiyorum ama şimdi değil." Derek bana yaklaşıp tekrar öpmeye başladı. Bu sefer daha sert ve çılgınca öpüyordu. Bir süre öpüştükten sonra dudaklarını dudaklarımdan yavaşca çekti. Nefesini yüzüme vererek "İyi geceler" diye fısıldadı. Yandan yandan gülümseyerek "İyi geceler" dedim. İkimizde odalarımıza ilerlerken birbirimize bakıyorduk. Sanki aramızda bir duvar, birbirimize sahip olmamızı engelliyor gibiydi. O duvar bir gün yıkılacaktı. İşte o gün herşeye yeniden başlayacaktık.
Sabahın ilk ışıkları odama vururken gözlerimi araladım. Birinin nefes alışını işittim. Kafamı pencerenin yanındaki tekli koltuğa çevirdiğimde o yeşil gözlerle karşılaştım. Derek ona baktığımı görünce sırıttı. Üstünde siyah tişört ve kot pantolon vardı. Keskin nane kokusu yeni duş aldığını söylüyordu. Ona bakarak yataktan doğruldum. Üstümde pijama altından başka birşey yoktu. Göğüs kaslarım -Derek'in kadar olmasada- yataktan doğrulurken kasılıyordu. Ve Derek gözlerini oraya dikmişti. Yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Bakışlarını yüzüme çevirdiğinde "Günaydın." dedim. "Günaydın" diye karşılık verdi. "Saat kaç?" Derek hiç düşünmeden "Sekiz." ona gülümseyerek "Ne zamandan beri beni izliyorsun?" Derek dişlerini göstererek sırıttı "Bir buçuk saattir." yataktan kalkıp odanın ortasında durdum. "Çok güzel uyuyorsun." diye devam etti "Seni en son 13 yaşında uyurken görmüştüm. Salyaların tüm yastığı ıslatmıştı." tamaaam bu garip ve komikti. Derek kahkaha atarken ona katıldım. Ona doğru yaklaşarak koltuğun üstüne -bir nevi Derek'in üstüne- çıktım. Dizlerimi koltuğun kollarına dayayarak Derek'e doğru eğildim. Bir elimle omzunu tutarken diğer elimi yüzünde gezdirdim. Yeni çıkmaya başlayan sakalları avucumun içini gıdıklıyordu. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırarak öpmeye başladım. Bir eli çıplak sırtımda gezintiye çıkmışken diğer eliyle göğsümdeki -varla yok arasındaki- kaslarıma dokunuyordu. Nefes almak için geri çekildiğimde yüzündeki ifade daha da fazlasını istediğini belirtiyordu. Bende istiyordum. En uygun ve en kısa zamanda. "Duşa girmeliyim." bana yaklaşarak tekrar öptü. Üstünden kalkarak kapıya doğru ilerledim. Odamdan çıktığımda Derek'te arkamdan çıktı. Bana gülümseyerek odasına girdi.
Kısa bir duş aldıktan sonra odama girdim. Üstüme kot pantolon ve lacivert kareli gömleğimi giydim. Saçlarımı havluyla kurulayıp taramadan elimle şekil verdim. Koridora çıktığımda Derek odasında yoktu. Merdivenlerden hızlıca inerek mutfağa girdim. Babam, annem, Scott, Derek ve Matt kahvaltı ediyorlardı. Derek'in yanındaki sandalye boştu. Yerime geçerken "Günaydın" dedim. Annem gülümseyerek "Günaydın." dedi. Tabağımdakiler bittiğinde kendime kahve koyup salona gitmek için çıktığımda kapı çaldı. Elimdeki bardağı koridordaki küçük kapaklı dolabın üstüne koyup kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda, tanıdık eski bir yüzle karşı karşıya geldim. Jordan Parrish Benim çocukluk arkadaşım. Annesi onu doğururken ölmüştü. Babasıda annesinin ölümünden onu sorumlu tutarak, 5 yaşına geldiğinde arkadaşı olan babama vermişti. Çok acımasız bir davranıştı. Her günümü onunla geçirmiştim. İkimizde 11 yaşımıza geldiğimizde ilk dönüşümlerimizi geçirdik. Onun bir kurda dönüşmesini beklerken o bir anka kuşuna dönüşmüştü. Evet, Jordan Parrish bir anka kuşuydu. Türünün ilk ve son örneği. Bu konseyse büyük bir olay yaratmıştı ve onu babamdan almak istemişlerdi. Diğer liderler buna karşı gelerek konseyin Jordan'ı almasını engellemişti. Babasına haber vermek için gittiğimizde babasının ölü cesedini bulmuştuk. Jordan şuan Kanada'da başka bir sürünün üyesiydi. Nedeni ise babamın Derek'i yanına almasıydı. Konseyden gerkeçten nefret ediyordum. "Hey, merhaba Stiles?" tanıdık bir gülümseme ile yüzüme bakıyordu. "Selam Jordan. İçeri gelsene." kapının önünden çekilip ona yol verdim. İçeri girip deri ceketini çıkardı. Askılığa asıp bana döndü. "Uzun zaman oldu," iç çekerek "Evet, açıkcası seni özlemiştim." bunu dediğimde kollarımı açarak ona sarıldım. Onu gerçekten özlemiştim. Ayrıldığımızda elini cebine sokup bir şey çıkardı. Çocukken kaybettiğim zincir kolyem. Kolyeyi elinden alarak "Bunu nerden buldun?" Jordan gülümseyerek "Kanada'ya gitmeden bir gün önce. Ormanda," kolyeyi avucumun içine alıp cebime sokarken "Teşekkür ederim. Gerçekten," sözümü babamın sesi kesmişti. "Hoşgeldin Jordan." bize doğru yaklaşıp Jordan'a sarıldı. "Merhaba John amca." babam yüzünde neredeyse hiç olmuşmaya bir gülümseme ile Jordan'a bakıyordu. Babam ve Jordan salona giderken koridordaki soğumuş kahveyi alıp mutfağa girdim. Derek hala masada oturuyordu. "Parrish mi geldi?" bardaktaki soğuk kahveyi dökerek "Evet," kahve makinasının kapağını açarken "Kahve ister misin?" Derek birşey söylemeden sandalyeden kalktı. Bana yaklaşıp kollarını belime sardı. Sırtım ona dönüktü. "Derek," diye inlediğimde susmam için kulağıma Shhh diye fısıldadı. Vücudundaki sıcaklık tenimi bir ateş gibi yakıyordu. Belimden tutarak beni kendine çevirdi ve öpmeye başladı. Ona karşılık verdim. Öpüşmemiz hızlandığında tezgaha dayadığım kollarım bardaklara çarparak gürültü çıkardı. O anda Derek'i ittirerek kendimden uzaklaştırdım. Tekrar tezgaha dönüp devrilen bardakları yerine koyarken annem mutfağa girdi. Soru sormak için dudaklarını araladığında "Kolum çarptı," diye söze başladım. Annem gülümseyerek "Dikkatli ol." dedi. Başımı sallayıp kahve makinasını çalıştırdım. Annem mutfaktan gittiğinde bakışlarımı Derek'e çevirdim. Ona doğru bir adım attığımda kahve makinası ötmeye başladı. Gözlerimi devirip geri döndüm. Kahveleri koyup tepsiye yerleştirdikten sonra salona gittim. İlk önce babamın sade ve şekersiz kahvesini verdim. Sonra tepsiyi salonun ortasındaki büyük kare sephaya koyup kendi kahvemi aldım ve üçlü koltuğa oturdum. Jordan kahvesini alıp karşımdaki ikili koltuğa oturdu. Jordan, Kanada'da olan olayları anlatırken babamla derin bir sohbete girmişlerdi. Salona Matt ve Lydia'nın girmesi onları susturmuştu. Jordan'ın bakışları Lydia ile buluştuğunda gözbebekleri büyümüştü. Ah, hayır. Benim çocukluk arkadaşım birine tutulmuştu. İlk görüşte aşk. Lydia yanıma oturduğunda babam konuşmak için boğazını temizledi. "Yeni üyemiz Lydia ile tanış, Jordan." Jordan gözlerini ondan ayırmadan başını salladı. Lydia gülümsemesinin arasından "Merhaba" dedi. Jordan neşeli bir ses tonuyla "Merhaba" diye karşılık verdi. Jordan ve Lydia'nın konuşmalarını ciddiye almamaya çalışarak kahvemi içtim.
Annem ve Lydia beraber alışverişe gitmişlerdi. Jordan'a başımıza gelenleri ve yaptığımız planı anlattım. Babam sessiz kalarak beni dinledi. Konuşmam bittiğinde Jordan elinden geldiği kadar yardım edeceğini söyledi. Anka kuşları istediği zaman dönüşemezdi. Bir şeyin onu tetiklemesi gerekiyordu. Bu şey öfke değildi. İntikam duygusuydu. Bir anka kuşu, birisine karşı intikam duygusu besliyorsa o kişi ölene kadar onun peşini bırakmazdı. Jordan daha önce birini bu şekilde öldürmüştü. Babasını öldüren Serseri'yi. Konsey üyeleri bu yüzden Jordan'ı babamdan almak istemişti. Scott ve Derek salona girdiğinde gözlerim Derek'le buluştu. "Diğerlerine haber verdik. Kısa zamanda California'ya gelirler." Scott babama bakarak konuştu. Konuşmak için dudaklarımı ıslattım "Onlar yoldayken bizde depodakileri konuşturalım." ayağa kalkarak yanlarına doğru ilerledim. Jordan ayağa kalktığında "Sen burda kal," dedim. Jordan bana bakarak tekrar yerine oturdu. Scott, Derek ve ben salondan çıkıp depoya indik. Fenris bizi görünce sırıtmaya başladı. Derek kafesi açtığında bağlı kollarından tutup kafesten çıkardı. Ortadaki sandalyeye oturtup karşısına geçti. "Sorulan sorulara cevap vermezsen ne olucağını biliyorsun değil mi?" Derek sert bir ses tonuyla konuştu. Fenris sırıtarak başını salladı. "Gerard ve Deucalion'a nasıl ulaşabiliriz?" serseri bakışlarını soruyu soran Scott'a çevirdi. Sırıtarak "Telefonla." gözlerim solumda duran Derek'e döndüğünde ellerini yumruk yapmış serseriye bakıyordu. "Bize numaralarını söyle," serseri bakışlarını Derek'e çevirerek "Neden?" iç çekip serserinin önüne geçtim. "Onlara ulaşmamıza yardım edersen," bakışlarımı Derek'e çevirdim. Uygun bir söz düşünürken kısa bir sessizlik oluştu. "Seni serbest bölgeye bırakırız." Fenris'in gözleri zaferle açıldı ve yüzüme baktı. "Bu teklifi beğendim," diyerek yandan yandan sırıttı. "İkiside şuan Teksas sınırlarındaki bir kasabada. Bu hafta sonu buraya gelicekler. Bir şeyler planlıyorlardı. Ne olduğunu bilmiyorum. Deucalion'un numarası 267-384-216" Scott numarayı telefonuna kaydettiğini belirterek başını salladı. "Pekala, teşekkürler Fenris." yüzüme doğru sırıtarak "Ne zaman gidiyorum?" ah "Yaklaşık 2-3 hafta sonra." Fenris iç çektikten sonra "Bekliyor olacağım." Derek'e döndüğümde Fenris'i kaldırıp bağlı ellerini çözdü ve tekrar kafese kapattı. Yukarı çıktığımızda salona geçtik. Scott telefonundan numarayı çevirip hoparlöre aldı. Telefon uğultulu bir sesle açıldı. Kimse ses vermeden uğultuyu dinledi. Yaklaşık iki dakika sonra telefon karşı taraftan kapandı. Babama dönüp "Sana gelen telefonda aynı bu ses mi geliyordu?" babam "Evet, aynısı." Babamı arayan Deucalion'dı. O an vücudumu bir korku sardı. Gerard ve Deucalion yarın buraya geliyordu. Ve hiç hazır değildik. Dışarıdan araba sesleri geldi. Scott ve babam salondan çıkıp dış kapıya ilerlediler. Derek ayaktaydı, yanıma gelip oturdu. Yüzündeki endişeyi görebiliyordum. Benim için endişelendiğini söyleme sakın diye iç geçirirken odaya Kanada eyaletinden iki lider -birisi Jordan'ın lideriydi- ve her iki liderinde üçer adamı girdi. Derek onlarla göz teması kurmak istemediğinden gözlerini benden ayırmıyordu. Babam homurtulu bir sesle "Biz biraz birşeyler konuşacağız. Sizde beraber antreman yapın." babam bunu dediğinde Derek'le ayağa kalkıp kapının önünde Kanada'dan gelen lider adamlarına yaklaştık. Hepsi benden -Derek hariç- iki kat daha büyüktü. Onlarla antreman yaparsam, yarına kadar sakat kalırdım. Derek, Scott ve ben önde onlar arkamızda evden çıkıp çiftlik evine benzeyen kırmızı, tek katlı küçük binaya doğru ilerledik. Orada genellikle antreman yapar ve cesetleri incelerdik. İçeri girdiğimizde Scott direk boks eldivenlerini ellerine taktı. Scott'dan başka hiçbiri ile dövüşemezdim. Yarın için sağlam kalmak istiyorsam.. Yarında sağlam kalacağım kesin değildi. Akşama kadar antreman yaptığımızda eve girip direk odalarımıza çekildik. Derek babamın odasında olduğu için onunla zaman geçirememiştim. Fazla zaman harcamadan yatağa girdim. Yarın çok acı bir gün olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wolf Beneath the Tree: Stray #1
Hayran KurguDaha çok Sterek'i konu almış, Stiles'ın ağzından anlatılan Teen Wolf karakterleri ile bambaşka bir hikaye.