2

259 26 1
                                    

Anne! baba! Ben geldim. Kızınız... Rosé.

Gelirken yine biraz zorlandım. Evimizin önündeki merdivenler beni zorluyor. Bazı zamanlar düşecek gibi oluyorum hatta bazen düşüyorum. Aslında tek sıkıntı merdivenler değil. Düşerken canım pek yanmıyor ama siz... Siz gittiğinizden beri kalbimde kocaman bir acı hissediyorum. Geçmiyor.

Hani bir keresinde saklıncakta sallanırken yere yuvarlanmıştım ya. Dizim çok acımıştı. Hatta izi çıkmıştı.
Bazı zamanlar o aklıma geliyor. Oturuyorum yatağa dakikalarca o izi hissetmeye çalışıyorum. Göremiyorum belki ama hissedince siz yanımdaymışsınız gibi geliyor.

Bir de minho adında bir amcayla tanıştık. Yaklaşık 1 ay oluyor. İşten geldikten sonra onun çalıştığı yere gidiyorum.

Küçük bir otoparkta çalışıyor. Beraber dizi izliyoruz. Bana başroldeki kadının neler giydiğini anlatıyor ya da ne yaptığını. Anlattığına göre güzel bir kadınmış.

Eskiden annem de çok izlerdi dizi. Hatta arada dizi mi maç mı kavgası yapardınız. Hatırlıyor musunuz?

Kumanda havada dört dönerdi ama kazanan hep annem olurdu. Baba sen de ertesi gün anneme trip atardın.
'Senin yüzünden atılan golleri izleyemedim'
Diye yakınırdın.

Özlüyorum. Karanlığımın içinde kayboldum ben. Tek bir ışık bile yok. Her yer karanlık. Korkuyorum anne! Korkuyorum baba!

Her neyse ayrılık vakti... Söz tekrardan geleceğim. Her şey benim suçumken sizi yalnız bırakmak bencillik benim için. Hoşçakalın.

Yürüyordu genç kız. Minho  amcaya gitmek için yürüyordu. Elinde bir kutu kek vardı. Birkaç da kuruyemiş.

Keki yapmak için çok uğraşmıştı. Fırını yakmak o kadar zorlamıştı ki... Rast gele bir derece ayarlamıştı. Hatta tepsiyi eline alacakken bir kaç kez elini de yakmıştı. Pişip pişmediğini de göremiyordu. Düzgünce kesememişti de.
Şekli yoktu ama lezzetliydi. Bakmıştı tadına.

Evine çok da uzakta değildi otopark yani en azından içinden 3000 bine kadar saydığında otoparkta oluyordu.
Ara sıra değneği düşürünce yol biraz uzuyordu o kadar.

Elindeki kek kabını tutmakta zorlanmaya başlamıştı. Hepsini Tek eliyle tutmak çok yoruyordu.
Minho amcanın kendisinde değeri, emeği olmasa yapmazdı ama çok yardım etmişti.

Kendi ayaklarının üzerinde durmak için işe ihtiyacı vardı. Birkaç işte çalışmıştı fakat etrafı göremediği için çıkmıştı. Daha doğrusu çıkarılmıştı. İnsanlar belki de göremeyen birini yanlarında istemiyorlardı.

Minho amca ise ona yapabileceği bir iş bulmuştu. Minnettardı ona.

2997... 2998...2999... 3000. 
İşte gelmişti genç kız. Hemen kulübeden içeriye girdi ve minho amcanın pofuduk koltuğuna kendini attı.

"Amcacım ben geldim. Sana kek yaptım."
Deyip kek kutusunu uzattı genç kız. Aynı zamanda kuruyemişleri de paketten çıkarıp masaya koymuştu.
"Kuruyemişte getirdim. Sen seversin. Ha bi de çikolata var ama onu kendime getirdim sana dokunuyor biliyorsun."

Genç kız sesizliğe anlam verememişti. Minho amca hiç konuşmamazlık yapmazdı.

"Minho amca sen niye konuşmuyorsun?"

"Minho bey işten ayrıldı."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Your Eyes Tell ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin