4

214 26 0
                                    

"Sadece düşmenin verdiği hızla incinmiş. Çok da önemli bir şey yok."

"Peki doktor bey. İyi günler."

"Ben söylediğim değil mi sana? Gördün mü hiç bir şey yokmuş. Şimdi buraya gelmeseydik sen işinden olmayacaktın ben de yatağımdan. "

Jungkook içinden sabır çekip duruyordu. Hastaneye gelene kadar çenesi düşmediği gibi hastanede de düşmemişti.
27 yıllık hayatında bu kadar çok konuşan hiç kimseyi tanımamıştı.
Ona göre konuşmak gereksizdi.

Kafasını iki yana sallayıp hastanenin çıkışına doğru ilerleyen kıza ayak uydurdu.

Hastaneden çıkarken ikisi de suspus olmuşlardı.
Rosé ise ismini bile bilmediği adamın bu kadar suskun olmasına şaşırıyordu.
İsmini sormak istiyordu ama soramıyordu.

Zaten tek kelime etse adam sıkıntılı nefes veriyordu.
Bir de konuşarak yük olmak istemiyordu.

Gerçi o yük olmamıştı ki.
Zorla kendisi hastaneye getirmişti. Gelmek istemediğini söylemişti!
Şimdi de kendisine yük olmuş gibi davranıyordu.

Bunları düşündükçe de yanında koluna girmiş adamın kolunu sıktı. Sinirlenmişti bak yine!

Jungkook irkilerek kıza yandan bir bakış attığında kızın burnunun kızardığını gördü.
Yine neye sinirlendi acaba?
Diye düşündü.
Sonra boşverip taksi bulmak için etrafa bakındı.
Görünürde hiç taksi yoktu.
Bunca yolu yürüyerek giderse mahvolurdu bu kız.
"Görünürde taksi yok! Ne yapacağız şimdi?"

"Ne yapacağız biliyor musun? Sen çalıştığın yere döneceksin ben de evime gideceğim."

"Bu ayakla evine kadar yürüyebilecek misin? Aklın alıyor mu bunu? Ayrıca değneğin yok!"

"Değneğim... O orada kaldı değil mi?"

"Maalesef! Yapabileceğimiz tek şey... Yürümek."
Rosé adama iyice yük olduğunu hissetmişti artık. Davranışları o kadar soğuktu ki. Yine de sesini yumuşak tutup

"Tamam. Senin çalıştığın yere kadar yürürüz.
Sonra da değneğimi alıp giderim."

"İyi hadi yürü o zaman."

*
**
***
****

"Geldik mi?"
"Hayır."
"Peki yaklaştık mı?"
"Evet"
"Bir şey daha sorabilir miyim?"
"Hayır."
Rosé şu adamın kısa cevaplarından sıkılmıştı Zaten günü kötü geçmişti. Bir de bu adam yetiyordu artık. Patlamamak için dirende de en sonunda patladı.

"Evet veya hayırdan başka bir şey bilmez misin sen! Ne uyuz adamsın!"

"Kusura bakmayın küçük hanım ama ben böyleyim. Ayrıca uyuz falan da değilim. Sadece sizin gibi boş konuşmuyorum o kadar."

"Ben boş mu konuşuyorum? Ben?"
"Evet sen! Hataneye giderken susmadın! Hastanedeyken susmadın! Hastaneden çıkarken yine susmadın! Hayatımda ilk defa senin kadar konuşanı gördüm! Kızım sen hiç yorulmuyor musun!"

Rosé bu kez gerçekten kırılmıştı. Ne diye tanımadığı adama kırılıyordu bilmiyordu ama... kırılıyordu işte

"Sadece gelip gelmediğimizi öğrenmek istedim! Bilmediğim sokaklardan geçiyoruz ve lanet karanlığım yüzünden hiçbir şey göremiyorum! Ayrıca seni biraz da olsa tanımak için çabalıyorum çünkü yanımda yürüyen kişinin güvenli olup olmadığını bile bilemiyorum!"

"Bak be-"
Oğlan konuşacakken kı onu eliyle durdurdu.

"Bana pizza getirdiğin günden bu yana hayatımın en berbat 2 gününü geçirdim. İlk önce banyom tıkandı ve lanet olsun ki ben yine göremediğim için hiçbir şey yapamadım! Şuan banyom sular içinde! Bu hayatta en güvendiğim kişinin işten ayrıldığını öğrendim üstüne üstlük arkamdan gelen arabayı göremediğim için yere yuvarlandım ve ayağımı burktum! Beni sırf iyilik olsun diye hastaneye götüren adam, kendimi sürekli ona yükmüşüm gibi hissettirdiği için de şuan utançtan yerin dibine girmek üzereyim!"

"B-ben."
"Evet sen!"
Jungkook şaşkın bir biçimde kıza bakıyordu. Şuan bunları nefessiz söylemişti bu kız! Fakat şuan önemli olan bu değildi. Kızı kırdığını derin bir şekilde hissetmiş,
Kendini sakinleştirip ılımlı bir tonda konuşmayı denedi.
"Bak böyle hissettiğini anlayamadım. Üzgünüm.. Hadi geldik zaten. Ben alayım değneğini seni eve bırakayım. Şimdi sokaklar tekin değildir. Başına bir şey gelmesin."

Rosé kızgın olduğunu düşündüğü tonda yanıtladı adamı.

"Ben değneğimi alıp tek başıma giderim! Sana ihtiyacım yok! Sürekli sana yük olup durmam! Zaten şunun şurasında iki gündür tanıyorum seni. Emin ol sokaklar daha güvenlidir senden!"

Jungkook içinden defalarca kez sabır çekip
Sakinleşmeye çalıştı. Kızın ince uzun değneğini eline verdi ve :

"İyi o zaman! Al değneğini git!"

Sanki bu ayakla gidebilecekti. İki adım atarsa gidip tebrik edecekti. Gerçi onu bile yapacağını sanmıyordu ama...

Rosé yavaş bir şekilde değneği yere bastırdı.
Adım atıyordu ama ayağına bıçak saplanmış gibi oluyordu Ama acısına daynamaya çalışarak yürüdü.
Yürüdükçe alışmaya başlamıştı zaten acısına.
Arkasında kalan adam da ne hali varsa görsündü.
Bu gün onun yüzünden iyice sinir olmuştu.

Bir an Tahmin ettiğinden daha çok yol kat ettiğini fark etti. Bu durum onu gülümsetmişti.
Kimseye ihtiyacı yoktu. Evet tek başına da başırıyordu o.

Gülümseye gülümseye yolda yürürken arkasından tanımadığı birinin sesi geldi.

"Şşş yavrum! Neye gülüyorsun öyle!"

"Şşş yavrum! Neye gülüyorsun öyle!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Your Eyes Tell ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin