Size göre gerçek olan şeyler, başkalarına göre gerçek olmayabilir. Bakış açınız farklıdır, dünyanız farklıdır.
——————————
Düşüncelerimi toplamaya çalışırken oturduğum sıcak kumlar gecenin karanlığıyla birlikte soğumuştu, ay ışığı denize düşüyor; denizi çok güzel bir şekilde aydınlatıyordu.
Aklım hâlâ gördüğüm kırmızı kuyruklu deniz erkeğindeydi, acaba onu tekrar görebilecek miydim? Gözleri, fazla parlaktı. Beni gördüğünde daha da açılıp şokla parlamıştı daha çok.
Kahretsin, Bogum'un dediğini unutmuştum bile.
Apar topar ayağa kalkıp şortuna yapışan kumları silkeledim ve tahtamı alarak ayağa kalktım, annemler bu saate kadar dışarıda olduğumdan dolayı ağzıma sıçacaktı ama çok umursamadım.
Ayaklarım soğuk taşlarda hızlıca koşarken eve vardım, kapıyı çalarak birisinin açmasını bekledim kısa bir süre. Söylenmeler arasından annem kapıyı açınca içeri geçip daha dışarıda olacağımı nasıl söyleceğimi düşünneye başladım.
"Bogum'a söz verdim, dışarı çıkabilir miyim?"
Bazı durumlarda annemlerden izin istemek beni on altıma döndürüyordu, şu an yirmi üç yaşında olmam da ayrı ironiydi.
"Çık, çok gecikme. Yarın sabah iki haftalığına Kore'ye döneceğiz."
Annemin dediği şeyle hem sevinmiş hem de paniklemiştim, evde yanlız kalmayı hiç sevmezdim ve bir çocuk gibi korkardım.
Bir şey demeden odama çıkıp Celine marka beyaz bir tişört ve kahverengi-krem karışımı bir pantolon giyerek aşağı indim, yanıma sadece telefonumu alarak Bogum'un bahsettiği bara adımladım.
On beş yirmi dakika sonra önüne geldiğim bara bakmıştım hızlıca, çok dışarı çıkmayı seven birisi olmadığım için haliyle gelmemiştim daha önce.
İçeri girdiğimde bir dalga gibi yüzüme çarpan alkol ve ter kokusunun karışımına karşı yüzümü buruşturdum, ileride bir yerlerde Bogum'u görünce yanına gidip kimseye değmeden masaya yaslandım.
"Seçe seçe burayı mı seçtin? İnanmıyorum, burası berbat kokuyor zevkine sıçayım ben senin."
Dilimi dışarı çıkarıp bar kısmına döndüm, ne ara bilmesem de Bogum oradaki barmenle flörtleşiyordu.
Şu çocuğun çapkınlığından gerçekten yıldım, gördüğü herkese yavşıyor.
Masanın yanındaki yüksek sandalyelerden birisine oturup bekleneye başladım, malûm.
Bir süre sonra yanıma büyük iki tane bardakla gelmesiyle kafamı kaldırıp telefonumu cebime yerleştirdim, uzattığı bardağı alarak büyük bir yudum aldım, gerçekten tadı kötüydü ama ısrarlarına dayanamayarak içiyordum yavaşça.
Belli bir süre sonra etraf buğulandı, net göremiyordum fazla ama Bogum'un barmenle fingirdeştiğini görebiliyordum.
Tek bildiğim şey bir an önce buradan çıkmam gerektiğiydi.
Elimdeki bardağı masaya bırakıp kendimi çıkışa attım, kapıya tutunarak dışarı çıkıp biraz yalpalayan adımlarla sahile indim. Denizin boğazımı yakan kokusu ayıltırdı herhalde.
Sarı kumlara oturup bacaklarımı kenimdime çekerek çenemi dizlerime yasladım, baya uzun bir süre denizi izledim. Dertlerimi denize anlattım, o beni dinledikçe ben anlattım.
Omzuma dokunan bir elle birlikte kafamı kaldırıp Bogum olduğunu görünce elini omzumdan çektim, yanındaki barmeni görmemle yüzümü buruşturup gözlerimi denize diktim yeniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my merman, taegguk.
FanfictionTaehyung, denizin ona ne vereceğini bilmiyordu. seme taehyung, uke jeongguk. 1K; 141020