cuarenta y siete

1.8K 150 72
                                    

"cesaret."

jungkook oturduğu zeminden kalkıp hayalet şişesini salonun tek çöp kutusuna atmaya gitti. kovadan ufak bir cam sesi çıktığında park jimin, o zamana kadar yerde gerçekten bir şişe olup olmadığını merak etmişti. yine nereden çıkardığını tahmin dahi edemediği küçük kumandasını çalıştırdı, odaya dolan müzikle bay park kendisini neyin beklediğini sezdi. içinden birkaç küfür savuşturdu.

[ şarkı; tabiki de naughty girl - beyoncé ]

genç olan arkası dönük bir pozisyonda kendini yavaşça patronunun kucağına değdirdiğinde jimin'in gözleri sonuna kadar açılmıştı.

"jungkoo-"

"kes sesini." küçük, park'ın bacaklarının yanında açıkta kalan sandalyenin iki kenarına avuç içlerini dayadı. hala tam olarak oturmuş değildi. öbür çocuk kendisini tutmasının çok zor olacağı bir evreye gireceklerini anlamış durumdaydı. büyük ihtimalle birkaç dakika sonra eriyecek olan beynini son damlalarını kullanmaya çalıştı, müdahele girişiminde bulundu.

"jungkook, bunu yapmamalısın."

"o zaman bunu ne kadar istediğinle ilgili bir şeyler zırvalayıp durmasaydın sürekli." sesi kısık çıkıyordu. jimin'in kolları oturduğu ahşabın üzerinden sallanıyordu. afallamış haldeydi.

"o söz şu an için geçerl-" jungkook kafasını bay park'ın omzuna yasladı ve bıkkın, tonu inlemeye karışan bir cümle verdi. "tanrı aşkına jimin..." dedi.

sırtı dönük durduğu patronuna omzunun üzerinden hafifçe kafasını çevirdi. "sadece o kahrolası çeneni kapatamaz mısın?" sonra ekledi "havayı bozuyorsun."

"tadını çıkar."

büyük olanın bunu kabul etmekten başka çaresi yokmuş gibi gözüküyordu. işin aslı, o an karar muhakemesi yapacak bir durumda olduğu da söylenemezdi.

genç olan ritimle son derece uyumlu bir şekilde -sürtünecek kadar yakında fakat oturmayacak kadar havadaydı- kalçasını sağa ve sola hareket ettirmeye başladı. jimin gerçekten hala ve hala şok içerisindeydi. jeon bunu anlamış olmalı ki fısıldamaya karışan sesiyle ona bir öneride bulundu. "ellerini belime koy." diğeri bir robot gibi onun dediğini yaptı. elleri jungkook'un tişörtünün -hareketinden dolayı- tam kapatamadığı tenini bulduğunda ateşe dokunmuş gibi irkildi, parmaklarını doladı.

küçük olan bu sefer dairesel bir yol izlemeye başladı, çıt çıkmıyordu ve yüzü jimin tarafından görünmüuordu; en sonunda kalçasını tam olarak park'ın kucağına konumlandırdığında bu büyük için oldukça dayanılmaz bir hal almaya başladı. kafasının arkasını az önce yaptığı gibi patronunun omzuna bıraktı ve bu defa da sadece başından güç alarak dansını yönlendirmeye başladı.

birkaç dakikanın üzerine -aslında ne kadar olduğunu kimse bilmiyordu ve aslına bakarsanız bu, jimin'e milyonlarca asır gibi gelmişti- tekrardan havaya kalktı, tavırları başından beri yumuşak ve ve öldürücü bir ağırlıktaydı, büyük olanın elleri tekrardan iki yana düşmüştü. çok geçmedi "beni tut jimin." jeon'un ricasıyla parmakları eski yerini buldu. jungkook bundan hoşlandı. dansını büyüğü yönlendirmiş gibi oluyordu ve bu, sadece daha fazla arzu duymasına sebep oluyordu.

en sonunda ayağa kalktığında bay park nihayet bu işkencenin bittiğini düşünmüştü ki bu sefer jungkook önünü dönüp kendini aşık olduğu adamın kucağına tekrar bıraktı. bu raddede biraz daha farklıydı, ne dairesel davranıyor ne de sağa sola gidip geliyordu. sadece geriden ileriye ritmik olarak jimin'in ağ bölgesine sürtünüyordu.

naughty girl | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin