1. Bölüm- Biz Dik Duracağız

23 6 4
                                    

*Hayat bazen çaresizlik, çoğu zaman belirsizliktir. Kalın bir kitap misalidir daha çok. Uzaktan bakılınca sıkıcı, yorucu, uzun... Ama o kitabı severek okursan en kısa sürede biteceğini sen de çok iyi biliyorusun.

Hayat bazen acımasızdır. Bazen zorlayıcı. Bazen ise en mutlu anlarını yaşatan garip bir yaşam sürecidir. Hüngür hüngür ağlamak da var, kahkaha atmak da. Düşmek de var kalkmak da. Yazmak da var, silmek de. Hayat bu. Ne zaman ne olacağı hiç belli olmuyor. Yaşadığın tüm sıkıntılar seni öldürmüyorsa daha çok güçlendirsin. Çünkü öldürmeyen her darbe senin, benim, bizim gibilere güç verir. Bir sonraki yıkılış için ayakta kalmamızı kolaylaştırır. Şimdi varmısın düşeceğimiz için aykata kalmaya?

Ben Eda Akyıldız. Daha birkaç gün önce 15. yaşıma girdim. Doğum günümü hatırlayan bir tek annemdi. Annem benimle ilgili olan hiçbir şeyi unutmazdı. Bu yaşadığımız hayata rağmen benimle gayet de iyi ilgilenirdi. Maddi durumumuz iyi değildi. Ama o kendi biriktirdiği parasıyla bana gümüş, üzerinde kalp şekli olan bir bileklik almıştı. "Güzel kızım. Bu sana benim bir mirasım olsun. Elimde fazla bir şey yok zaten. Bunu hep sakla. Zamanı gelince sende kızına hediye et. Bu bizim sevgimizin, bağlılığımızın bir sembolü olsun. Sol bileğine tak. Orda kalbine giden bir damar var. Kalbin her attığında bu bileklik bileğinde olsun" demişti. Bir annenin evladına verebileceği en güzel hediye sanırım buydu. Ama benim için en büyük hediye annemdi. Onun var olması beni hayatımda en çok mutlu eden olayı. Hayatımın en değerlisi annemdi. Annem lise mezunuydu. Onun da yazdığı yazılar, söylediği cümleler benimkiler gibiydi. Bu konuda kime çektiğim belli oluyordu. Yazmaya olan ilgim ve yeteneğim önce annemın sonra da lisede hocalarımın dikkatini çekmişti. Annem bana bu konuda hep yardımcı oluyordu. Her anımda annem vardı. Bende ölene kadar her anımda onun yanında olacağım.

Babamı hiç sevmem. Nefret ederim hatta ondan. Ben tek çocuktum. Buna bazen içerlensem de çoğu zaman seviniyordum. Eğer bir kardeşim olsaydı o da benim yaşadıklarımı yaşayacaktı. Kim bilir belki de o kaldıramazdı. Babam ile annem sürekli kavga ederlerdi. Daha doğrusu babam annemi sürekli döverdi. Ben dayak sesleriyle büyüdüm. Her sabah uyandığımda annemin her gün başka bir yeri mor, başka bir yeri yara olurdu. Bunu kendime yediremezdim. Her ne kadar kan bağımız olsa da onu sevmez, o adamın benim anneme nasıl elini kaldırabildiğini aklım almıyordu. Kaç gece gözlerim şişene kadar ağladım. Kaç gece lanet okudum, saymadım. Nefret ettim sürekli ondan, bu hayattan, bu adaletsizlikten. O adama hiçbirşey olmazken, ayağına taş bile değmezken annemin bu kadar eziyeti çekmesi çok acımasız. Çok acımasızsın hayat. Çok...

Yine sıradan ve bir o kadar alışılmaya değmez güne daha merhaba dedim bir kez daha. İki gün sonra okullar açılacaktı. Lise 2' ye gidiyordum. Hayalim savcı olmak. Bu şiddetlerin, bu adaletsizliklerin önüne geçmek istiyorum. Ama bir hayalim daha var. Yazar olmak istiyorum. Herkese yazdıklarımla bir umut ışığı olmak istiyordum. Kimse hayatının hiçbir anında pes etmesin hep dirensin istiyordum. Ama hayat bize neler getirir yahut bizden neler götürür bilmiyorum. Hepsini yaşayıp görceğiz.

Annem kalkmış ve kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı bile. Yaşadığı yorgunluk yüzüne yansımıştı. Yüzündekı kırışıklıklar, morluklar yaşadıklarını anlatır cinstendi. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Babam kalktığında kahvaltının hazır olmadığını görüp kavga çıkarmasın diye acele ediyordum. Kendim için değil annem içindi bu telaşım, bu korkum. Ona bişey olmasına katlanamıyordum.

"Günaydın kraliçem"

"Günaydın prensesim"

Annemle birbirimize böyle hitab ederdik. O benim kraliçem bense onun prensesiydim. Çayı çoktan demlemişti bile. Kahvaltılıklar da tezgahın üzerindeydi. Onları alıp masaya götürdüm. Annem bardakları çıkarıyordu. O sırada gözüme birşey takıldı. Annemin kolunda büyük bir morluk vardı. Gözlerim birden büyümüştü. Kafamdan aşağı sıcak suların döküldüğünü hissediyordum. Aslında bu duruma alışmış olmam gerekiyordu. Çocukluğumdan beri gördüğüm bir manzaraydı bu. Ama her seferinde sanki ilk defa görmüş gibi kötü oluyordum işte.

BU HAYAT BENİM Mİ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin