Okurken, oy vermeyi; yorum yapmayı unutmayın lütfen. Seviliyorsunuz!Kendimi kaybediyorum. Kendimi yaptığım gibi, kendimle beraber değer verdiklerimi de kaybediyorum. Ruhumun sızıntısını hissediyorlar mıdır sahiden? Yoksa buz tutmuş kristallerimi görüyorlar mıdır gözyaşlarımda?
Bulutlar özgürlüğü için gökyüzünde süzülürken çaresiz insanların iradesini görmezden geliyor mudur?
Biliyorum. Bu soruların cevaplarını biliyorum. Kalbimizi paramparça edip göz merceğimizdeki duygularımıza bakmıyorlar. Bakmadılar. Bakmayacaklar. Hiçbir zaman bizi düşünmeyecekler. Gerçi ne zaman düşünmüşlerdi değil mi? Şu duruma bak, çaresizliğimizi görmeyen birileri için adalet istiyorum.
Peki, neden istiyorum?
Tecavüze uğrayan benim, ben ve düşüncelerim. Bedenim, ruhum, iradem, özgürlüğüm, çaresizliğim, umudum, benliğim... Her şeyim.
Bunların hepsini benden aldılar. Kalbimle beraber hayatımı da yok ettiler. Evet, hayatım mükemmel değildi ama yine de çocukluğumla mutluydum ben. Bana yardım eden ve sıcak yuvada sevgiyle yaşamamı sağlayan kan bağım olmayan meleği de aldı benden Tanrı. Çok gördü bana mutluluğu. Geriye sadece hüzün ve acı içinde bir evlat bıraktı.
Her gün insanlardan uzak durarak ve gölgelerde saklanarak geçirmiştim hayatımı. Başımı eğmiştim, kimseyle göz göze gelmeyim diye. Çünkü biliyorum eğer onların gözlerine bakarsam, gözlerindeki ayıplar ifadeyi yakalayacak ve utanacaktım.
Sanki utanması gereken kişi benmişim gibi.
Öldüm ben, öldüm. İçimdekileri öldürdüm. Can parçam dediklerimi öldürdüm. Canımın içi dediklerimi öldürdüm. Ruhumu öldürdüm. Değer verdiklerimi öldürdüm.
Bunların hepsi On Sekiz Haziran tarihinde gerçekleşti. Büyük yara izlerini tırnaklarımla kazıyarak kendime acı çektirdim ama biliyordum ki tırnaklarım bana acı değil, yaralarım güç veriyordu.
Bu zamana kadar ayakta kalıp, dik durmaya çalıştım. Yüzümdeki gülümsemenin sebebi, olmayan evimin yegane sahibi melek için yaşıyordum.
Çocukluğumda bir gün her zamanki gibi onun elleriyle yaptığı küçük bebekle oynuyorken yanıma gelmişti.
"Hani bir gün uçmayı istediğini ve bunu asla yapamayacağını bildiğini söylemiştin ya, artık üzülmeyeceksin canparem. Bu isteğin artık imkansız değil. Bir gün, günü geldiğinde, o gün içerisinde; senin yerine, gökyüzü olup, kalbine karışacağım. Söz ver bana. Her gün gökyüzüne bakacaksın."
O zamanlar bu sözlerinden hiçbir şey anlamadığımı sanarken, bir anda kollarımı sevinçle meleğe sardığımı hatırlıyorum. Öleceğini hiç düşünmeden yapmıştım bunu. "Gerçekten mi?" diyorum. "Yani sen şimdi bulut olup özgürlüğüne mi kavuşacaksın?"
"Evet, canparem. Evet. Ağlamanın sırası değil şimdi. Sana söylediklerimi büyüdüğünde anlayacaksın. Ne olursa olsun, baban gibi olma. Tamam mı? Acımasız olursan yaşaman için bir nedenin kalmaz."
"Bunu nasıl sağlayacağım melek anne?"
"İnsanları canın pahasına bile olsun, koruyarak."
İlk defa onun bu kadar ciddileştiğini görüyordum. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum.
Ve o gün olmasa da dediği gibi, büyüdüğümde dediklerini anlar gibi olmuştum.
İnsanların insanlığa ihtiyacı vardı.
*
Bölüm içime hiç sinmedi ama heyecanlı yerde bitirmeye çalıştım, aklıma bu bölümde yazabileceğim herhangi bir şey gelmedi. Diğer bölümler belki daha güzel olabilir.
#susmasengençsin adında bir tag başlattık. Rahatsız olduğunuz olayları, sesimizi duyurmak için kullanmak istiyoruz. Bir nebze insanlara yardım etmek ve onların sesi olmak istiyoruz.
Siz de sesinizi duyurmak ve rahatsız olduğunuz olayları (Örneğin; kadın cinayetleri, hayvanlara yapılan zulümler, çocuklara yapılan tecavüzler vb. gibi) Twitter veya Instagram üzerinden duyurmak istiyorsanız, #susmasengençsin yazarak bize destek olabilirsiniz.
Unutmayın, #susmasengençsin
Susma. Sustukça sana sıra gelecek!
Ruhunuzun kirlenmemesi dileğiyle.
-Merve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Açık Dünya Kapalı Yaralar [yarı texting]
Short StoryKaranlık. Çok fazla karanlık. Işık göremiyorsun. Yürüyorsun. Saat geçenin üçü. Yaklaşan adım seslerini duyuyorsun. Arkana bakmadan koşuyorsun. Nefesin tükelene, ciğerlerin patlayana dek; koşuyorsun. Kendini dar sokaklara atıyorsun. Yolun sonu çıkmaz...