8

212 6 3
                                    

Burcu'nun ağzından.

Hiçbir şey bulamayışımızın ardından, kurul tekrar toplandı. Artık kaçışımız yoktu. Tek çarem, şu sabırsız çehrelere gerçekleri söylemekti. Yüzlerine vurmaktı. Vicdan yapmaktı. Derin bir nefes aldım.

-Kerem. Kenan Öz'ün oğlu. Bir de çıkmış yaramazlık yapıyor değil mi? Eda, her şeyi yapabilecek yeteneği var ama biz onu atıyoruz. Nasıl olsa güzel, bir koca bulur değil mi? Sinan, 14 yaşından beri yalnız yaşıyor, evebeynleri tarafından terk edilmiş. Osman, dünyasının ne kadar geniş olduğunu fark edemiyoruz. Biz evlat acısı, aile acısı ne demek biliyor muyuz? Siz bilirsiniz. Vuralım gitsin. Atılsınlar.

Elimi kaldırdım. Benimle birlikte sadece Necdet Bey'in eli kalkınca zaferime burukça gülümsedim. Öne atılan tavsiyelerle, oy çokluğuyla özür dilemelerine karar verildiği an kaptığım fırsata seviniyordum.

Bizimkilerin ağzından.

Haber gelince beraber toplandığımız yere yürüdük.

-Sadece özür dileyeceğiz ve kurtulacağız. Bitti, dedi Osman.

-Ne kadar gurur kırıcı, dedi Eda.

-S*ksen yapmam! Bizim hiç haysiyetimiz, onurumuz yok mu?, dedi Kerem de.

Geri kalanımız mırın kırından sonra, "Düşünmemiz gerek." Demişlerdi.

Osman'ın ağzından.

Herkes bir yere dağılınca, parmaklıkların yanındaki kaldırımda oturan Sinan'ın yanına geldim.

-İyi misin?

-İyiyim, sen?, dedi elimi kavrayıp bai parmağıyla okşarken. Bir yandan bakışlarını gözlerime çıkardı. Gülümsemeden edemedim.

-İyiyim. Ee, özür dileyecek misin?

-Sana bağlıyım.

-Ben de sana.

-Zehir gibi çocuklar olmamıza rağmen bütün her şeyimizi berbat etmemize yakıyorum.

-Yani geleceği parlak insanlardık. Ya düzeltiriz, ya da kariyerimizi söndürürüz.

-Yapalım, Osman.

Kafasını tepesini benim boynuma sürtüp hemen ardından kafasını dizlerime koydu. Hafif meltem saçlarını karıştırırken parmaklarımla melteme eşlik ettim.

-Huzursun. Ne yaşamış olursam olayım, sana baktığımda mutlu, sevinçli, heyecanlı hissediyorum. İçim kıpır kıpır oluyor. Yerimde duramıyorum.

Gülümseyip yarasını kaşıdı. Sonra dudaklarıma uzanıp bir öpücük kondurdu.

-Sen de benim göğsümdeki kelebekleri kanatlandırıyorsun. Sen de benim kalp atışlarımı hızlandırıyorsun. Göz bebeklerim sana bakınca büyüyor.

Elimi onun kalbinin üstüne koydum.

-Kimin için atıyor?

-Aşık olduğum adam için.

Dediği kadar hızlı atıyordu. Bununla beraber bolca nefes alıp veriyordu ama bakışları hâlâ baygın, hâlâ uykuluydu.

-Hasta falan değilsin değil mi?

-Değilim, dedi. Hemen boynuma bir öpücük kondurdu.

-Şşt, şu bembeyaz bulutun şekline bir baksana!

Geri uzanıp buluta baktı.

-Bu da tesadüf değildir herhalde! Bildiğin kalp bu.

-Hem de tam üstümüzde, deyip burnundan bir makas aldım.

Bizimkilerin ağzından.

Ailemize olayları anlattıktan sonra kesin kararla, özür dilemeye ana kuzusu gibi gidecektik. Okula gittiğimizde hademe kürsüde bekliyor, önümüzdeki kalabalık sıcaktan bunalıyor gibi duruyordu.

Necdet Bey'in ağzından.

-Yaz oğlum. Kıymetli büyüklerim, değerli arkadaşlarım. Bugün size özür dilemek için burdayım. Yaptığım hatalardan çok pişmanım. Yanlışımı kabulleniyorum, hocalarımı dinlemem gerektiğini artık anladım. Hepinizden çok üzgünüm. Davranışlarımı bir daha tekrarlamayacağıma yemin ederim.

Alın şimdi bu metni bir okuyun da rezil olun.

Bizimkilerin ağzından.

Kürsünün yanına geçtik. Elimize hademe bir kağıt verdi. Kağıdı okurken kafalarımızı kaldırıp birbirimize bakıyor, gülüşüyorduk. Ne yani? Bunu okuyacak değildik. Bizim ağzımız dilimiz vardı, konuşabiliyorduk. Gerekli açıklamayı biz yapabilirdik hocam ya zahmet etmeseydiniz. Gayet kısa ve öz ama siz şov ne demek hiç görmemişsiniz.

...Diledik mi?

Hayır dilemedik.

Pişman mıydık?

Hayır değildik. Çünkü zorbanın yanında durup, Kerem'in dayak yemesine göz yumamazdık.

Tabii ki dilemedik. Rezil olacağımız, utanacağımız an bizi kovalarken tabii ki biz dilemedik.

İşte bu da böyle bir lise anısıydı. 16-17 yaşlarında 5 çocuğa takıntılı müdür yardımcısı, aşk, fedakarlık, dostluk, cömertlik.

Peki biz büyüyünce ne olacaktık? Bir kariyer yapabilecek miydik? İşimiz, mesleğimiz olacak mıydı? Geçinecek miydik? Başımızın üstünde çatı, kapı önünde arabamız olabilecek miydik? Yoksa ana baba parası mı yiyecektik? Zenginlerle mi evlenecektik, sokaklarda yatıp çöpçülükten 3-5 kuruş ekmek paramızı mı çıkartacaktık? Uyuşturucu mu satacaktık, alkoller mi alacaktık? Belki de balici olacaktık. Hırsızlık yapıp emek, alın teri paraları mı çalacaktık? Cahil mi kalacaktık, ne olacaktı bizim hâlimiz? İşte bunu zaman gösterecekti. Tek bildiğimiz, hepimizin ayrı ayrı değişeceğiydi.

588 kelime, 1. Sezon sonu. Düzenlenecek.

-bundan sonraki 4-5 bölüm full Sinman'ın beraber geçirdiği birkaç yılı göstereceğiz. Beklemede kalın.

AŞK101 [SİNMAN]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin