Luka Jeon
Takım elbisemin yakalarını son bir defa daha düzeltip aynadan kendime baktım.
Bu akşam önemli büyük bir davet vardı. Katılmam gerekiyordu.
Laura...
Onun da katılması gerekiyordu fakat gelmezdi. Beni cezalandırmak ister ve gelmezdi. Haklıydı da.
Yolladığı mektubu okumuştum. Bu kadar sert ve kendinden emin olacağını biliyordum. Mektubu ne kadar sert olursa olsun içinde hayal kırıklıkları da vardı. Herkese karşı her zaman sert halini korusa bile bana hislerini tam belli ediyordu. İlk andan beri.
Hatalıydım. Kendime göre haklı sebeplerim vardı fakat açıklayamadım. Anlatamadım kendimi. Korkak gibi kaçtım.
Ne diyebilirdim ki zaten. Cesaretsizin teki olarak bir mektup bırakıp gitmiştim.
Bir sene olmuştu tam. Bir senedir sadece fotoğraflarına bakıyor ve hasret çekiyordum.
Adım atmalıydım fakat hala cesaretsiz ve korkaktım. Ona zarar gelmesinden endişe duyuyordum.
O benim Queen'im! Kimi zaman terbiyeli, zarif ve kırılgan; kimi zaman ise ahlaksız, sert ve kaba.
O tacı ona aldığımız gün, o alevlerin arasında kaçmak yerine dakikalarca öpmüştü beni. Alevlerin arasında parlayan gözleri o kadar güzeldi ki! Hayatında keskin sınırlar yoktu ve beni de keskin sınırlarımdan o gece kurtarmıştı.
İlk defa beni bu kadar anlamaya çalışan biri girmişti hayatıma. Her mutluluğuma, üzüntümü ve suçuma ortak olmuştu.
İçinde benim için beslediği bir canavarı vardı. O canavar günden güne büyüyordu. Uzağında olsam bile fark ediyordum.
Beyaz teni, beline kadar uzanan siyah saçları, koyu kahve gözleri...
Bazen saçlarını keser, renklendirirdi. Gözlerine farklı renklerde lens takardı. Her hali ile güzeldi benim için...
Yer altının en bilinen Quenn'i olmuştu. Benim Quenn'im...
Cumartesi ve pazar üst üste iki tane davet vardı.
Birisi herkesin davetli olduğu dans gösterilerinin olacağı güzel bir davetti. Bu davette her sene Laura da dans eder en sonunda ise tacını takar ve sahneden inerdi.
Öbür davet ise çiftler için düzenlenen güzel bir yemekti. Tabi ben buna bu sene gitmeyecektim çünkü Laura'm yanımda değildi.
Telefonum titreştiğinde cebimden çıkardım. Arayan Izabel'di. Yine ne istiyordu bu kız!?
"Ne var?" sert sesimi duyduğunda cevap veremedi.
"Susmak için mi aradın, konuş!" Korktuğunu belirten titrek bir nefes aldı.
"Şey, ben yanlış bir zamanda mı aradım? Üzgünüm." Laura'dan uzaklaştıktan sonra yakama yapışmış ve bırakmamıştı.
"Izabel gevelemeyi bırak, ne söyleyeceksen söyle!"
"Birlikte gidelim mi? Bugün de yarın da. Hem sen yarınki yemeğe gidemeyeceksin benimle gitsen." Bu küstah halleri beni çok sinir ediyordu. Bazen öldürmeyi düşünüyordum fakat biraz daha zamanı vardı.
"Izabel hayır! Bin defa sordun ben de hayır diyorum." diyerek telefonu kapatmıştım.
Bu kız ile en sonunda elimde ölecekti. Bu kesindi.
Evden çıkıp arabama bindim. Davetin olacağı yere gitmem yarım sürecekti büyük ihtimal.
Rahatlatıcı tonda bir şarkı açtım ve bara doğru arabayı sürmeye başladım. Kısa süre içerisinde vardığım mekan çok gürültülüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi Şans
RandomTam bir sene... Özlediğim yere dönmem bir senemi aldı tam. Başıma geleceklerden haberim olmadan. 'Özledim ... Her gece kırmızı şarabımı yudumlarken tek düşündüğüm şey bu.' . . . 'Taçı taktığımı görmüşsün. Hatta 'Güzel' demişsin. Teşekkür ederim.' ...