Hala bekliyordum hastane koridorlarında. İçerde ki kargaşayı anlamaya çalışsam da doktorlar her yeri kapatmıştı. Sevgilimi gösteren camın perdelerini kapatmış, kapıyı açmaya da hiç niyetli değillerdi. Beş dakikadır içeriden bağırış sesleri geliyordu. Dediklerini anlayamıyordum. Zaten onlar içeri girdiğinden beri ağlamamı durduramamıştım.Jimin'e bir şey olacak, ona zarar gelecek düşüncesi beni deli ediyordu. Hemşireler sayısız kez sakinleştirici vermişlerdi bana. Onu her düşündüğümde krizler geçiriyordum. Minicik sevgilimin orada can çekişmesine dayanamıyordum.
Jimin'in odasının kapısı açıldığında ayağa fırlayarak doktorun yanında bittim. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu.
"Ne oldu doktor? O iyi mi?"
Bir süre sessiz kaldı. Vereceği cevaplardan ölesiye korkuyordum.
"Biliyorsunuz ki hastamız uzun bir süre yoğun bakımda kaldı. Oksijen maskesi yetmediği için onu belirli makinalara bağlamak zorunda kaldık. Hala ne yazık ki hayati tehlike devam ediyor fakat az öncekinden daha iyi. Hastayı kaybetme şansımız düşük. Geçmiş olsun."
Doktor gittiğinde kendimi hastane koltuğuna bırakıp ellerimle yüzümü ovuşturdum. Ağlamalarım hıçkırıklara dönüştüğünde en son kendimi yere bıraktığımı hatırlıyordum. Hemşirelerden biri elinde iğneyle bana yaklaşıyordu..
...
"Jungkook. İyi misin?"
"Ah, tanrıya şükür uyandı."
"Uyandı mı?!"
Gözlerimi açtığımda başka bir odada kendimi bulmuştum. Hyunglarım başıma toplanmış merakla bana bakıyordu.
"S-siz ne zaman geldiniz?"
Hepsi birbirine bakıp gülümsedi. Jimin'den haberleri yoktu demek. Jimin demişken... Jimin!
Kafamı hızla kaldırıp yataktan kalktım. Hyunglarım bana merakla bakıyordu. Onlara anlatmaya zamanım yoktu. Hemen Jimin'i görmeliydim.
"Jungkook. Eğer Jimin'e gidiyorsan o iyi. Uyanmış!"
Namjoon hyung sevinçle konuştuğunda kalbim öyle büyük bir hızla atıyordu ki.. Şimdi daha çok görmek istiyordum onu. Odadan koşarak çıkarak sevgilimin odasını bulmaya çalıştım. Odaya girdiğimde boştu.
"Efendim. Az önceki hasta dinlenme odasına alındı. Alt katta 26. odada."
Çalışanı onaylayıp aynı hızla merdivenlere koştum. Dünyanın en mutlu insanı ben olabilirdim. Jimin'im benimle kalmayı seçmişti. Bırakmamıştı beni.
Alt kata geldiğimde direk gözüme çarpmıştı oda. Hızla kapıyı açıp içeriye göz gezdirdiğimde hastane yatağında uzanan sevgilimi görmüştüm. O hali ne de güzeldi. Yüzüne renk gelmişti. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Jungkookie?"
Çatallı sesiyle konuştuğunda arkamdan kapıyı kapatıp gözümdeki yaşlarla yanına geldim. Mutluluktan akan yaşlarımı silip Jimin'in yanına çöktüm.
"Bebeğim? Nasıl hissediyorsun?"
Yaklaşıp alnını ve saçlarını öptüm. Hala gülümsemeye devam eden dudaklarını unutmadım.
"Nefes alırken biraz zorlanıyorum. Onun dışında sorun yok. Doktor zamanla geçeceğini söyledi."
Ellerini ellerim arasına alıp öpücükler kondurdum, sevdim.
"Tamam bebeğim. Sen kendini yorma. Senin için ne kadar endişelendim bilemezsin."
Yüzünü inceleyip yanaklarını okşarken kapı açıldı. Hyunglarım teker teker odaya doluşmuştu.
Namjoon, Yoongi ve Hoseok hyunglar odadaki koltuğa otururken Seokjin hyung ve Tae hyung yanıma gelmişti.
Hepsi Jimin'le sohbet etmeye başladığında ben Jimin'i izliyordum. Konuşurken büzülen dudakları, kaşlarını oynatışı, gülünce kısılan gözleri..O çok güzeldi.
O hayatımda gördüğüm en güzel insandı.
...
Minseo
Heyecanla bardan içeri girdim. Sabah saatleri olduğu için fazla kişi yoktu. Buraya paramı alıp gitmeye gelmiştim. Ve Alexim evde beni bekliyordu. Haftaya bu ülkeden tamamen gidecektik.
Barın alt katına indiğimde koridorun sonundaki odaya baktım. Geleceğime yürüyordum işte. Parayı aldıktan sonra geleceğim için bütün kapılar açılacaktı.
Kapıya vardığımda kapıdaki iri yarı adam beni tanıdığı için direk kapıyı açmıştı. Büyük odaya girdim ve masanın başındaki korkutucu adama baktım. Cidden korkutucuydu. Jimin'i öldürememe ihtimalini düşünemiyordum.
"İşi hallettin mi?"
Hırıltılı sesi ile sormuştu. Yanına yaklaşarak önünde eğildim.
"Hallettim efendim. Onu boğdum ve öldüğüne eminim. Nabzı atmıyordu."
Adam iğrenç bir gülümseme bırakıp beni yanına çağırdı. Ben de yapmacık bir şekilde gülüp yanına geldim. Elindeki dopdolu zarfı elime bıraktı.
"Aferin Minseo. Şimdi Jungkook düşünsün. O piçe bunu söylemiştim ama beni ciddiye bile almamıştı."
Merakla yaşlı adamı inceledim. Ne yapmış olabilirdi ki?
"Öyle bakma da otur şöyle. Bir kaç sene önce o Jungkook denen it bir araba kazası yaptı. O kazada benim kızım ve karımı öldürdü. Bu yüzden ben de ondan intikam aldım. Hayatındaki en değerli kişiyi ondan alarak."
Gözlerimi büyüterek karşımdaki adama bakıyordum. İki sene önceki kazadan bahsediyor olmalıydı.. Jimin ve Jungkook'un hafızalarını kaybettikleri kaza.
"Sonunda intikamımı aldığıma göre için rahat bir şekilde yaşayabilirim. Onun da canını almak isterdim fakat en sevdiğinin ölümünü hatırlayıp acı çekmesini istedim. Aynı benim çektiğim gibi."
Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Artık gitme vaktiydi. Elimdeki paraya bakıp gülümsedim.
"Ben artık gideyim efendim. Para için teşekkürler."
Adam kafasını sallayıp sırıttığında buradan bir an önce gitmem gerektiğini anladım. Mafyanın sağı solu belli olmazdı. Şimdi beklesin beni Alex ile yurtdışı tatilleri!
Kısa bir geçiş bölümüü
🌸🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I like you 2 ~jikook texting
Fanfiction[Tamamlandı] Jimin ve Jungkook'un gayet iyi giden ilişkileri nasıl bu hale geldi? . . . . . . [ I like you' nun devamı ] [02.07.2020] [17.08.2020]