2.BÖLÜM / KÖMÜR (Mehran'ın anlatımıyla)

54 6 0
                                    

Bedel ödemek gerekiyor. Herkes bir seçim yapmaya zorlanır, isteyerek veye istemeyerek. Ve seçmiş olduğu bu kararın bedelini öder kalan yaşamı boyunca. Yeryüzünün en zor işini yaparak bir bedel ödemem gerekiyor. Yeryüzü dedim. Aslında tam olarak yeryüzünde değil. Yerin altında. Toprağın bağrını tırmalayarak, kazma kürekle siyah terler dökerek kömür madeninde geleceğimizi  inşa etmeye çalışıyoruz. Bir köstebek gibi yaşıyoruz.

Yaşımı sordu. Yirmi yaşımda olduğumu söyledim. Annem ne olursa olsun yalan söylemememi öğütledi durdu bu yaşıma kadar. Kulakta bir küpe gibi bu sözün ağırlığını hissetsem de yalan söylemiştim işte.

16 yaşımda olduğumu nasıl söylerdim. Ailemden gelen iri yapım, sık ve gür saçlarım esmer tenim belki beni yirmi yaşında gösteriyordu ve muhtemelen müstakbel patronum buna galiba inanmıştı.

"Eğer şansın varsa on yıl içinde ihtiyacın olan parayı kazanıp buradan gidersin yoksa kırk yaşını göremezsin" demişti işçi başı ilk geldiğim gün. "Yol yakınken dön istersen" diyerek sözünü bitirmişti.

Gözlerinde ciddi şeyler söyleyen bir adamın bakışı vardı ve kesinlikle şaka yapmıyordu. Hatta diyebilirim ki adeta asırlardır şaka yapmamış biri duruyordu. Ve sanki bu dudaklar hiç gülmemişti. Ve bu acımasız gerçeği, gelen tüm genç işçilere bir balyoz ağırlığındaki sözleri mutlaka söylüyordu.

Bu söz ilk başta çalışmak ve para kazanmak zorunda olan yeni işçileri çok etkilememiş gibi görünüyordu. Ancak birkaç gün sonra karanlığın, kömür tozunun, zor çalışma şartlarının sert darbesini göğsünün üstüne yiyen işçiler birer birer valizlerini toplamaya koyuluyor ve sadece akşamları madenden ayrılan ve dev bir ejderhaya benzettiğim –çünkü homurduyor ve bazen kükrüyor- kömür kamyonlarına binerek şaşkın ve yıkılmış oradan uzaklaşıyorlardı.

Uzaklaşan kamyonun kasasındaki işçilerin hepsinin yüzünde o aptalca bakış ve akıllarında cevabı verilmemiş sorular oluyordu. Çünkü burada insanlar o kadar az konuşuyor ki. Çok şey anlatılmıyor. Ve yeterince kalmayanlar hep cevabını bilemedikleri sorularla dönüyorlar.

Bir labirenti andıran galerilerin, kömür tozunun görmeyi zorlaştırdığı ve gün ışığının hiç girmediği bu yılankavi derinliklerden çıkan kara cismin insanların aydınlanma ve ısınmalarında kullanılıyor olması öyle büyük bir zıtlık ki. Biz geleceğimizi karartırken onların hayatlarının bu kara cisim ile aydınlanması bana hep tuhaf gelmiştir.

Madende bazıları benim gibi zorluğuna bakmadan ve daha çok, hiç bitmeyeceğini düşündükleri gençliklerine güvenerek parası için çalışıyor, bazıları ise yapacak başka bir işi olmadığı için. Yanımda kazma sallayan şu iri yarı adam kömür çıkarmayı baba mesleği olarak düşündüğü için burada. Babası da, babasının babası da madenciymiş. Maharetli olduğu her halinden belli, kazmayı her salladığında dağları deviriyor. Oysa babası da dedesi de kömür tozunun cenderesine sıkışıp kalmış ve genç yaşta ayrılmışlar dünyadan. Bunu hatırlattığım zamanlarda: "Henüz yeterince çalışmadığını söylüyor"

Ben yeterince kaldığımı düşünüyorum. Neredeyse bir yıldır buradayım. Ama benimde cevabını bilmediğim sorular var. Öğrenmek için değil ama uzun süre burada kalmayı düşündüğüm için. Mutlaka aklımda yer alan her soruya bir gün cevap alacağım. Ama bu maden asla ikinci evim olmayacak. Yeterli parayı biriktirdiğim gün bir an bile arkama bakmadan basıp gideceğim buralardan.

Çok çalışıyorum. Hem de öyle çok çalışıyorum ki. İş dönüşü tahta barakanın kapısını açmakta bile zorlanıyorum. Ekmek, su ve çorbadan oluşan - o da her zaman olmuyor- yemeği yedikten sonra akşam alacakaranlığında samandan yapılma yatağıma uzanır uzanmaz uyuya kalıyorum.

Burada bulunan herkesin farklı hikayeleri ve tek bir var olma sebebi var. Aile. Daha iyi şartlarda yaşayacak mutlu bir aile için siyah terler döken insanlar benim buradaki dostlarım.

Bir ayağı kısa olmasına rağmen bir boğa kadar güçlü olan ve hep kısa ayağına doğru yalpalayarak yürüyen Amir benim arkadaşım.

Sevdiği kızın ailesinin istediği parayı denkleştirmek için çabalayan ve hep kesik kesik öksüren, benim gibi henüz on sekiz yaşına bile girmemiş olan Hüseyin arkadaşım.

Güldüğünü hiç görmediğim, ağlayacağını görmeyi ise hayal bile edemediğim, her gün akşam telefon ile bilinmedik bir yeri arayan ve hep düşünceli olan Kara Ali ise benim patronum.

KÖMÜR KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin