Bölüm On Beş: "Gümüş Vadi"

20 12 3
                                    

Stefan'ın dudaklarına bıraktığım öpücüklerin haddi hesabı yoktu, sadece yanında olduğumu ve şu an umrumda olan tek kişinin kendisi olduğunu hissetmesini istiyordum.

Annesinin cenazesinden sonra günlerdir yatağında yatıyordu ve hiçbir şeyi kafasına  umursamıyordu. Uyuyor ve her şeyden uzaklaşmak istiyordu. Ona hak veriyordum ama bu kadar kendini salmasına dayanamıyordum.

Babasının umursamaz tavrı onun canını yakmıştı; cenazeye bile katılmamıştı. Her anında yanında olan karısını mezara girerken yalnız bırakmıştı.

Elimden geldikçe onunla yanından ayrılamıyorum. Bana ihtiyacı vardı, hemde fazlasıyla. Kardeşleri bir an da kendilerini saray ile ilgili işlerle bulmuştu ama Stefan bu konuda pasif kalmıştı.

Onun yerine birkaç konuda ben ilgilenmiştim. Albert düğün konusunda kararlıydı, düğün yapılacaktı. Bu yüzden salonunda hazırlıklar çoktan başlamıştı. Salon beyaz, gri ve açık mavi renklerle donatılacaktı, tek göze çarpan şey kırmızı uzun bir halı olacaktı ama nikahımızın halka duyurulduğu yer Albert'in taht odası olacaktı. Ve işte o zaman beni tam anlamı ile yakından görecekti. Belki Nemesis olduğumu anlayacaktı veya yine her zamanki gibi umursamaz tavrı ile hayatına devam edecekti.

Lukas ve Alya ile en son birkaç saat önce konuşmuştum. Bana ağabeyimden haber getirmişlerdi. Ağabeyim düğünün en uygun vakit olduğunu düşünüyordu ve bu fikir ben karşı çakmaya kalksam bile çoğunluk tarafından kabul görmüştü bile. Benim için sıkıntı yoktu, sadece Stefan ile resmen evli olduğumuz duyrulana kadar beklemesini istemiştim.

Nasıl bir cevap alırım herhangi bir fikrim yok. Sadece çok olaylı bir gün olmaması için dua ediyordum. Hiçbir şekilde kimseye zarar gelmeden ve hızlıca. Stefan'a olan sözümü bozmadan.

Sandalyeyi ses çıkarmadan masanın önünden aldım ve pencerenin önüne koydum. Hava bugün bulutluydu. Hava elementi kullananların bunu bilinçli olarak yaptığının farkındaydım. Aşırı sıcak hizmetçilerin ve diğer element üyelerin hızını fazlası ile etkilerdi. Serin bir havada çalışmak herkes için daha iyiydi. Dışarıda gezinen element üyeleri ve hizmetçileri izlemeye başladım. Herkes benim kadar heyecanlıydı ama Stefan kadar üzgün değildi. Nazlı'nın ölümü sanki önceden beri beklenen bir şeymiş gibi karşılanmıştı ve insanlar hayatlarını birkaç gün yasa bile ayırmadan devam etmişlerdi.

Sarayın girişini bile süslüyorlardı.

Stefan'ın bu güzellikleri görüp mutlu olmasını çok istiyordum ama o mutsuzluğun kelepçeleri ile yatmayı tercih ediyordu. Onu neşelendiremiyordum.

Sandalyeden kalktım. Yatağa oturdum ve parmaklarımı Stefan'ın siyah dağınık saçları arasına geçirdim. "Stefan," diye mırıldandım birkaç defa. Onu dışarı çıkarmalıydım. Taze hava almak ona iyi gelecekti.

"Efendim," dedi uykulu ses tonuyla.

"Hadi kalk," dedim.

"Hayır."

"Lütfen. Biraz gezmek sana iyi gelecektir. İnat etme. Cildin soldu, güçsüzleştiğin çok belli oluyor. Lütfen, kendine bu işkenceyi yapmana izin vermeye katlanamıyorum artık. Sadece yarım saatliğine."

Baygın bakışlı mavi gözleri bana döndüğünde, isteksizliği her şekilde okunuyordu. Fakat dışarı çıkmak zorundaydı, günlerce sadece yatamazdı. Onun da yapması gereken işler vardı.

"Lütfen," dedi tekrardan.

"Nereye gideceğiz," dedi. "Dışarıda gözükmek istemiyorum. Buradan uzak bir yere gidelim."

Nemesis ~bölümler düzenlenecek~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin