Karanlık ve aydınlık bir araya geldiğinde, illa ki, biri birini yutar. Ya karanlık, aydınlığı yutup geceyi getirir; ya da aydınlık karanlığı yutup, gündüzü getirir. Beraber oldukları dakika sayısı oldukça azdır, bu yüzden onları ayrı tutmak alabileceğimiz en iyi karardır.
Gözlerimi araladığımda bedenim sanki değişmiş gibiydi. Daha dinç ve güçlü hissediyordum fakat başımda hafif bir ağrı vardı. Bunu pek umursamadım. Yavaşça uzandığım yerde, doğruldum. Karşımda duran bedenimi görünce, dudaklarım hafifçe aralandı.
Ben... Öznur değildim.
Onlarca anı beynime hücum ederken, gözlerimi kapattım.
Sıcak ve içimi acıtan anıların, hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden akarken, son an da gelen, karanlık ve acı hissi ile gözlerim araladım.
Ben, yaşıyordum. Ellerimi görebileceğim şekilde uzattım. Beyaz tenimin altında belli olan damarlarımdan kan, coşkuyla akıyordu.
İntikam ve nefret hissi kanımda ortaya çıktığında, Albert'in yüzü gözlerimin önünde belirdi. Onun bana söylediği son cümle, "Ailen ve senin Atlantis'te bir geleceğin yok," kulaklarımda çınlarken.
Dişlerimi sıktım, ben buradaydım. Onun burnunun dibinde, oğlunun müstakbel eşi olarak.
Artık benim devrim vaktim gelmişti ve artık başlamalıydım. Atlantis'te huzursuzluğa sebep olan herkesin cezası verilecekti; bunda da ben önderlik edeceğim!
Aklımdaki devrim için öncülük eden cümleler tek bir kelime ile durdu; Stefan.
Stefan... Sevgilim.
Onu görmek istiyorum. Çocukken kalbimi ısıtıp, hızla atmasını sağlayan sevgisini tekrar hissetmek istiyorum. Ona sarılıp, onu öpmek istiyorum. Yılların söndürdüğü aşkımızın, alevlerini tekrar hissetmek istiyorum.
Yatağımdan kalktım ve üzerime sandalyenin üzerinde duran gri parlak kumaşa sahip olan sabahlığımı giydim.
Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim ve hızla kapıyı açtım. Elini kapıyı açmak için uzatan Stefan'ı gördüğümde, gözlerimin dolduğunu hissettim. Özlemle, "Stefan," dedim.
Stefan'ın şaşkın yüzünden bir cevap alamadım. "Sevgilim," dedim ağlamaya başladığımda. Kollarımı hızla onun boynuna doladım ve kafamı omzuna gömdüm. Tıraş losyonuyla karışmış olan kokusunu içime çekerken, onun güçlü kolları da beni sardı. Onu bir daha sala bırakmak istemiyormuş gibi sımsıkı sarıyordum.
"Nemesis," diye fısıldandı.
Onun adımı kutsal bir kelimeymiş gibi özenle fısıldaması... Duymayı özlediğim o güzel sesi...
Ağlamaya devam ederken, gözyaşlarım onun beyaz gömleğinde kayboluyordu.
Benden birkaç santim uzaklaştı ama belimi saran sol kolunu çekmedi. Elini yanağıma koydu. "Sevgilim," dedi. Sanki söylemek istediği sözler boğazında kalıyormuş gibi susuyordu. "Seni özledim," dedi en sonunda.
Cevap olarak. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırdım. Yumuşak dudaklarını ilk ve son defa doğum günümde hissetmiştim. Ondan sonra bir daha konuşamamıştık... Kaç yıl geçmişti hiçbir fikrim yoktu? Fakat içimdeki bu özlem, yüzyılların ardından oluşmuş gibi hissettiriyordu.
Dudaklarımı dudaklarının arasında tutarken, yavaşça dudakları hareket etti. Kalbim eriyor gibiydi, bu kadar hızlı atması benim yararıma değildi. Bana bahşettiği hisler, hep onunla böyle olmayı istememe neden oluyordu.
Dudaklarımız ayrıldığında dikkatle beni inceliyordum. Mavi ve grinin dans ettiği gözleri, tüm hatlarımı inceliyor gibiydi. Başparmağımla onun yanağını okşarken, "Çok yakışıklı olmuşsun," dedim. Gülümsedi, öylesine içten gülümsedi ki, bende gülümsedim.
Utandığı için yere bakıp tekrar bakışlarını bana çevirdi. "Kendine hiç bakmadın mı?"
"Şu an senden başkasına bakmak istemiyorum."
Beynimdeki kuşlar onun adıyla şarkı söylerken, ona bakıyordum. Uzamıştı. Artık benden en az on santim uzundu. Omzuna ulaşmam için parmak uçlarıma dikilmem gerekiyordu. Kıvırcık saçları dağınıktı, her zaman ki gibi. Gözleri bana çok özel bir şeymişim gibi bakıyordu. Parmakları vücudumu narince sarıyordu.
"Kaç yaşındasın?" diye sordum.
"Yirmi iki," dedi. Dokuz sene geçmişti. Koskoca dokuz sene.
Dudağımı ısırdım ve ondan ayrıldım. "Ben," diye mırıldandım. "Bir şeyler yapmam gerekiyor."
Bir an önce hemde!
"Olmaz," dedi.
"Ne?"
"Şimdi olmaz, şu an olmaz."
"Neden?"
"Şu an tek istediğim seninle olmak. Özlem gidermek. İnan bana yarın da bir şeyler yaparız ama ben şu an seninle kalmak istiyorum. Tüm günümü seninle geçirmek istiyorum. Sohbet etmek, öpmek, sarılmak... Müstakbel eşimle zaman geçirmek hiç kimse tarafından yanlış anlaşılmaz."
Müstakbel eşiyle vakit geçirmek.
Gülümsedim.
"Biz, ne zaman evleneceğiz?"
Gülümsedi. "Haziran sonu."
"Kaç gün kaldı?"
"Yirmi beş gün."
Yirmi beş gün içerisinde, tüm planlarımı yapmalıydım. Gereken destek için halkla konuşmalıydım. Stefan'ı kullanarak onu riske atamazdım.
Yakın zamanda bu ülke için her şey değişecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nemesis ~bölümler düzenlenecek~
FantasyAcemi olarak yazdığım ilk fantastik eserdir. Bu yüzden fazlası mantık hatası olabilir, gördüğünüz hataları bana belirterek gelmişmemde yardımcımı olabilirsiniz. İyi okumalar... Başlangıç 26.05.20 Bitiş 19.08.20