"Hoşgeldin Beate. Nasılsın?"
Beate ile psikoloji derslerine başlamıştık. Psikoloji gittikçe değer kazanıyordu çünkü labından uzakta kimse kendini iyi hissetmezdi özellikle 5 ay uzakta kalırsa. Bende özlemiştim arkadaşlarımı. Katlanıyordum. Daha doğrusu katlanmak zorundaydım. Psikoloji derslerinde kendime kattığım en önemli şey kendinin psikolojisini nota dinleyerek düzeltebileceğindi. Fakat her nota dinlediğimde bir anı canlanıyordu gözümün önünde. Okuduğum kitaplar ve gördüğüm rüyaları bazen gerçek hayatta karıştırıyordum. Çünkü rüyaları gerçek gibi yaşıyordum. Çocukken bunu kimseye anlatamamıştım. Yüksek lisansımı rüyalar üzerinde yapıp rüyaların aslında gerçek olduğunu kanıtladım. Yani tıpkı gerçek hayattaki gibi rüyada yaşadıklarımızdan ders çıkarıyorduk. Kısacası rüyalarımız hayatımızın olasılıkları.
"İyiyim Lila. Sen nasılsın?" Beate'nin cevap vermesiyle ortamızdaki masanın üstünde bulunan yapay çiçeklerinden gözümü çektim.
"Bende iyiyim Beate. Uzaya çıkmamıza bir ay kaldı. Bu konuda endişelerin veya kendini eksik gördüğün konular var mı?" diye sırayla herkese soracağım soruyu sordum. Gözlerinin içine bakıyor aynı anda yalan veya doğruyu söylediğini anlamaya çalışıyordum.
"Aslında roket bilimini pek kafam almıyor." dediğinde ikimizde güldük.
"Benimde anladığım pek söylemez." Terapilerde kişinin yalnızlık çekmemesi için söylenmiş sözler vardır. Bu da onlardan biriydi çünkü roket bilimi eğitimlerini tam puanla tamamlamıştım.Tabi Alec'in yardımıyla.
Birden Beate:" Senle konuşmak güzel ama terapimi kısa kesmek istiyorum. Benim sadece bir sorunun cevabına ihtiyacım var." Biraz duraksadı ve devam etti." Özlemeği nasıl önleriz?" dedi.
Düşündüm. Özlemin çaresini bulamamış milyarlarca insanı. Yüreğinde her zaman boşluk taşımış olanları. Duygularını belli eden insanları ve saklayan insanları. Hiç sona ermeyen duyguları. Her hatırladığında göz yaşı aktıran hatıraları. Duygular denizinde çaresizce dalgalarla boğuşan yelkenlileri. Bulamadım. Diğer insanlar gibi bende bulamadım. Özlemenin çaresi yoktu.
" Sorular cevaplandırılmak için değil düşündürmek içindir."dedim. İkimizde gözlerimize bakıyorduk fakat düşüncelerimiz sel olup bizi boğuyordu. Sadece düşüncelerimiz hareket ediyordu. Her yeri grilerle kaplanmış oda ikimizi izliyordu.
Metal sandalyesini itip ayağa kalktı. "Teşekkür ederim." dedi ve kapıdan çıktı. Bir süre arkasından baktım. Kim bilir ona neler hatırlatmıştım? Acaba onun geçmişi nasıldı? Masanın üstündeki listeye bakıp Beate isminin yanına durumu bölümüne iyi yazdım. Çok iyi veya kötü olamayacak kadar düşünceliydi ve terapiyi kısa kesmesi çok konuşmayı sevmediğinden kaynaklıydı. Sırada Alec vardı. Tam o sırada kapının uyarı sesi çaldı. Kapının düğmesine bastıktan sonra iki yana kaydı ve Alec göründü. Her zamanki gibi saçları dağınıktı. Siyaha yakın lacivert gözlükleri biraz düşmüştü. Herkes gibi o da gri üniformasını giymişti.
"Merhaba Alec. Nasılsın?" diye başladım. Karşımdaki sandalyeye oturdu ve gülümseyerek cevapladı:
"İyi gidiyor. Sen?" Alec ilk aylarda soğuk davranıyordu. Güven sorunu olduğundan şüphelenmiştim fakat ona makine çizimlerinde yardım ettiğimden beri çok iyi anlaşıyorduk. Bazen yanıma uğruyordu ve bu genellikle roket hakkında çıkan ufak sorunları kafasına taktığı için oluyordu. Uykusuzluğa neden olsa da bu özelliği onu bu kadar başarılı yapmıştı. Elimden geldiğince ona yardımcı oluyordum.
"Bende iyiyim. Biliyorsun bir ay sonra uzaya çıkacağız. Bu konu endişelendiğin veya eksik olduğunu düşündüğün konu var mı?" dedim onun kahverengi gözlerine bakarak.
![](https://img.wattpad.com/cover/227056401-288-k645609.jpg)