come lie with my bones

567 13 2
                                    


Ashley'den

Kitap raflarının arasında öylece durmuş geçmişimi ve geleceğimi sorguluyordum. Aslında gelecek demek ne kadar doğru bilemiyorum. Sonuçta ne zaman öleceğimi bilmiyorum ve "geleceği" düşünmek sadece bu andan daha sonrasını da yaşayabilmeyi istemek. En azından ben öyle düşünüyorum.

Babam, ben üniversiteye ilk başladığım zamanlarda sadece içiyordu ve sürekli evde ya da sokakta bulunduğu için işten atılmıştı. Maddi geçimsizlikler tam o dönemde başlamıştı. Öz kızına, kendisine bile kötü davranır hale gelmişti. Artık bunun son bulması gerektiğini düşündüğüm zamanları çok net hatırlıyorum. Okuldan ayrılmak zorunda kalmıştım çünkü hiçbir umudum kalmamıştı ve bir işte çalışmak zorundaydım. Bir sürü yerde iş arayıp bulamamıştım ama en sonunda bu kitapçı beni işe almıştı. 2 yıldır buradaydım. Babama hiçbir zaman bunu söylemedim. Bir miktar para biriktirip bir ev kiralamak istiyordum. Öyle de oldu zaten.

Bu düşündüklerimden telefonumun alarmının çalması ile kurtuldum. Bugün hafta sonuydu ve tam gün mesaim yoktu. Fakat zaman öyle hızlı geçiyordu ki alarm kurmadığım günler mesai saatinin bittiğini unutup işe devam ediyordum.

Kabanımı üzerime giydim ve gri atkımı da boynuma sardım. Hemen eve gitmeyecektim. Hava soğuk olsa bile biraz nefes almaya çok ihtiyacım vardı. Deniz kenarındaki banklara doğru yürüdüm. Bir tanesine oturup kendimi dalgaların kayalara çarpma sesine verdim. Huzurluydum.

Bir süre sonra yanımda birinin varlığını hissedince kafamı çevirdim. Tanıdık bir yüzdü. Sonradan hatırladım. Geçen günlerde kitapçıya gelen kızdı. Bulunduğu her ortamda oldukça dikkat çektiğine emindim. Kısa küt saçları maviydi. Mavilerin arasındaki beyaz saç tutamları ise daha estetik bir görüntü oluşturuyordu. Siyah bir bere takmıştı ve çok tatlı görünüyordu.

Ne kadar süre öylece onu inceledim bilmiyorum ama hissetmiş olacak ki kafasını benden tarafa çevirdi. Birkaç saniye öylece baktıktan sonra aniden yüzünde bir gülümseme oluştu ve "Merhaba Ashley. Güzel karşılaşma" dedi.

"Aynen öyle. Ne arıyorsun buralarda?"

"Biraz kafa dinlemek iyi olur diye düşünmüştüm." Onu onaylarcasına kafamı salladım. Bir süre sessizlik oluştu. Ardından "Neler yapmayı seversin?" diye bir soru yöneltti.

"Mızıka çalmayı seviyorum. Çok fazla vaktim olmuyor ama işte vakit buldukça yapıyorum bir şeyler."

Aynı soruyu ona yönelttim. "Sen nelerden hoşlanırsın?"

"Yemek yapmaya bayılırım. Gastronomi okuyorum zaten."

Şaşırmıştım. Yüzüme de yansımış olacak ki "Ne? Beğenmedin mi?" dedi gülerek.

"Saçmalama sadece daha klasik bir şey bekliyordum. Yani anlarsın ya."

"Anladım" dedi. Biraz daha hayatlarımızdan falan bahsettik. Sohbeti çok hoştu. Sevimli ve iyi birisine benziyordu. Ardından telefonu çaldı. "Tamam tamam geliyorum" dedi. Bana bakıp "Üzgünüm gitmem gerekiyor" dediğinde tebessüm edip sorun olmadığını söyledim.

Eşyalarını toparlarken onu izledim. "Evelyn. Aslında numaralarımızı alıp bir gün buluşabiliriz. Tabii sen de istersen" dedim. O da onaylayınca numaralarımızı birbirimize verdik.

"Sonra görüşürüz Ashley. O zamana kadar kendine iyi bak."

"Sen de öyle. Görüşürüz."

Eve doğru yol aldım. Hava yavaştan kararıyordu. Hoş bir gündü. Bir daha olması dileğiyle.



Şimdilik kurgu daha yeni yeni oturuyor ama gidişatı beğendim. Ortaya güzel bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum. Ne çok kısa ne de çok uzun olsun istiyorum. Tam yerinde. Teşekkürler.



🏳️‍🌈 Oh Hannah 🏳️‍🌈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin