"Ya abi ne var ne!"
Söylene söylene adımlarımı hızlandırıp salona girdim. Abim yaklaşık on dakikadır bana seslenip duruyordu. Cevap verdiğimde ise sessiz kalıp beni çıldırtıyordu. Bu genelde annelerin yaptığı bir şey değil miydi?
Oturduğu yerde pişmiş kelle gibi sırıtması sinirlerimi iyice bozarken koltuktan aldığım yastığı yüzüne fırlattım.
Yastık yüzüne çarpıp yere düştüğünde aşırı sakinlikle güldü. "Tamam kızma otur bir şey diyeceğim."
"Dinliyorum." dedim kollarımı göğsümde kavuşturup yerde ayağımla ritim tutmaya başlayarak.
"Bir süreliğine yurt dışına çıkmam lazım. Bir hafta falan evde olmam diye düşünüyorum."
"Bak bu güzel bir haber. Git git, gelme bir ay. Kafa dinleriz."
Sırıttı. "Gidiyor olabilirim ama bu başınıza Ufuk ve Volkan'ı dikmeyeceğim anlamına gelmez."
"Ne? Abi saçmalıyorsun değil mi?"
"Hayır gayet ciddiyim. Onlara emanetsiniz ben yokken."
Elimi alnıma vurarak kendimi koltuğa attım. "Abi şaka yapıyor olmalısın ya. İzgi koş!"
"Yettim çiçeğim!" Koşarak salona girdikten sonra sırıtan abimi ve beni gördükten sonra gözlerini kıstı. "Ne yaptın lan çiçeğime?"
"İzgi gel sana bir şey söylemem lazım." Yanımı işaret ederek ellerimle kendime hava yaratmaya çalıştım.
"Çiçeğim ne oldu söyle hadi."
"Birden söyleyeceğim." Derin bir nefes alıp ellerini tuttum. "Sakin ol... Abim yurt dışına çıkacakmış ve bu yüzden bizi Ufuk'la Volkan'a emanet edecekmiş."
Gözleri yavaş yavaş irileşirken vereceği tepkiyi bekledim. Küfür etmek, çığlık atmak, abime saldır- ne ara abimin yakasına yapıştı ya bu?
"Kızım bir sal ya!" Abim zorla İzgi'yi kendinden uzaklaştırıp tişörtünü düzeltti. "Merak etmeyin insan yemiyorlar. Bir hafta size göz kulak olacaklar o kadar."
"Abi biz kendimize bakamıyor muyuz ha? Çocuk muyuz biz?" diye araya girdiğimde kapı çaldı.
"Git kapıyı aç, geldiler."
İzgi'nin "Allah'ım bir de eve çağırmış!" diye sinirle yeniden abime yeniden saldırmasıyla oflayarak kapıyı açmaya gittim.
Kapıyı açtığım an Ufuk ile göz göze gelince içimde bir şeyler oluştu. Evet içimdeki filler yine koşturmaya başladı.
"Hoş geldiniz gelin içeri." Yol vermek için kenara çekildiğimde ikisi de aynı anda selam vererek içeri girdi.
Onlar önden salona girdiğinde İzgi'nin hâlâ abimle boğuşmuyor olmasını dileyerek peşlerinden gittim. Ah İzgi, neden abimin sırtındasın sen?
"Eee şey..." dedi abimin sırtından kayıp açıklama yapmaya çalışarak. Yine kıçını kurtaracağım kızım teşekkür et bana.
Ufuk ve Volkan'ın şaşkın bakışlarına karşılık "Şakalaşıyorlar. Hep yaparız." deyip gülümsemeye çalıştım.
"Bir an içeri girince ne oluyor lan dedim."
İzgi Volkan'ın dediğine güldü ve sonra koltuğu gösterdi. "Oturmaz mısın?"
"Seni mi kıracağım?"
İzgi ile ikili koltuğa geçip oturduğumuzda Ufuk konuya girdi. "Abi şimdi sen bir hafta yoksun ve biz kızlara göz kulak olacağız, doğru mu anladım?"
"Evet kardeşim. Bunların ikisi de manyak, başlarına bela almasınlar."
"Bela ikili yani." Volkan gülümseyerek bizi süzdü ama benden daha çok İzgi'yi. Kalp krizi yükleniyor...
"Bunlar şimdi akşam bara falan giderler göndermeyin. Gerekirse sandalyeye falan bağlayın yoksa kaçarlar."
"Vay anasını... Siz neymişsiniz ya?" dedi Ufuk.
"Yok valla masumuz biz." Ellerimi teslim olurcasına kaldırdığımda Ufuk gülerek başını iki yana salladı. Yapma çocuğum öyle, valla çok tatlı oldun.
"Peki ne zaman gidiyorsun Akın abi?"
"Bu gece gidiyorum."
İzgi'yi dürtükledim. "Bugünden sonra bir hafta rahatız."
"Bana kalırsa hiç rahat olamayacağız. Şunlara baksana zebani gibi dikilecek başımıza."
Gösterdiği yere baktığımda Volkan ve Ufuk'un gözlerini kısmış bizi izlediklerini fark ettim. İçimdeki filler yine harekete geçti. Yapmayın etmeyin evladım...