han jisung ile çoktan öğrenilmiş yoksulluğun cılız parmakları

38 7 11
                                    

selam millet, ben sesine az çok aşina olduğunuz han jisung ve ben yaşayabilmek için enstrümanlarını satmış bir sanatçıyım. 

bunu söylemek, benim için ne kadar zordu size anlatamam. gerçi söyleye söyleye dil alışır ve artık  zor gelmez kelimeler ama buna alışmak zorunda kalmam daha çok kırıyor kalbimi. bilmem anlatabildim mi?

sizlere, bestelerimden bahsetmek isterdim fakat hepsini yaktım. enstrümanlarımın olmadığında, bestelerimin olmasının ne anlamı vardı ki? enstrüman yoksa, besteye de gerek yok. bu düşüncemi duyan herkes bana çok kızıyor fakat gerçekten öyle. eğer siz de bir gün benim yaşadığımı yaşarsanız - umarım yaşamazsınız - dediklerimi tam anlamıyla anlarsınız. 

hazır yeo bana bir şans vermişken, size bir şeyler anlatayım. çocukluk hikayeleri dinlemeye bayılırım ben, o yüzden size kendi çocukluğumdan bahsedeceğim birazcık, gerçi yalnızca çocukluğum değil de büyüme sürecimden bahsedeceğim, umarım sizi üzmem.

annem bana hamileyken, babam ile boşanmışlar. velayetim annemde olmasına rağmen babasız büyümedim ama keşke babasız büyüseydim. 

bunu nankörlük olarak görmeyin, o adamdan çektiklerimi teyzem zoruyla gönderildiğim o katolik yurdunda bile çekmedim. tamam tamam, en başından alıyorum.

babam ve annem ayrılmışlar çünkü toplum baskısı ve torun meraklısı aile yüzünden oluşmuş bu evlilik onları doğal olarak mutlu etmemiş. en iyisini yapmışlar.. annemle geçirdiğim günler çiçek bahçesinde uyumaktan farksızken babamla geçirdiğim günler cehennemin yedinci katmanındaymışım gibiydi. 

çocukluk hali, yaramazdım biraz. gerçi babamdan korktuğum için o kadar yaramazlık yapamazdım onun yanında, nazım büyükbabamaydı. o sabırla benim ufak yaramazlıklarımı çekerken, onu sinirlendirdiğimi düşünen babamın attığı tokatlar hâlâ yanağımı acıtır. 

saçlarımın her zaman düzgün bir şekilde sola yatırılmasını isterdi, eğer sağa doğru yatırdıysam ya da birazcık da olsa dağınıksa, keserdi saçlarımı. bunlara kim izin verdi demeyin, kimse izin vermedi ama intikamdan gözü dönmüş bu adama karşı çıkamıyorduk.

daha sonra, babam kininden ötürü annemi katletti. tam anlamıyla katletti... o, bunu yaptıktan sonra hem annesiz hem de babasız kalmıştım. ilk kısım kalbimi yaksa da ikinci kısım beni mutlu eden nadir şeylerden. 

ailemin yok oluşu sonrasında kimse bana sahip çıkmadı. benim için en çok çabalayan kişi olan teyzem, iyi olduğunu düşündüğü bir yurda yolladı beni. bir katolik yurduydu ve dışarıdan her şey güzel görünüyordu. 

fakat işte, dışı sizi içi de beni yaktı ve bu "yakma" asla mecazi anlamda değil. 

annemden kalan gitarımı tıngırdatırdım ara sıra. bunu yaptığım anlarda kapıda beliren ve hepsine "anne" demek zorunda kaldığımız kadınlar, beni ceza odasına götürürdü. ceza odasındaki dev adam, yurtta çalışan tek erkekti. katolikler arasında kalıp çocuk ağlaması dinleyen bu ortadoks adam, ibadetlerini bile yerine getiremiyor oluşunun kinini bizden çıkartırdı. 

ceza odası, ağlayabildiğim tek yerdi. bu yüzden bazen bilerek oraya gitmek isterdim. - bunu fark ettiklerinde çoktan on sekizime basmış ve yurttan ayrılmıştım. - aldığımız cezalar, odaya kapatılmak falan değildi. saatlerce incil okuturlardı, eğer ufak bir telaffuz hatası yaparsanız bacağınıza minik bir kesik atarlar ve baştan almanızı isterlerdi. ve bazen de bilerek hata yapmanızı sağlarlardı. 

böyle böyle büyüdüm ve şarkı söylemenin yasak olduğu o yerden çıkarken bağıra bağıra şarkı söyledim. koşarak geçtim, nereye uzandığını hatırlamadığım yolları ve en sonunda durdum.

gece radyosunda birkaç hüzün esintisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin