YUANFEN kelimesi mandarin dilinde 'iki insanın kader bağı' anlamına gelmektedir. Doğru yazılışı YUÁNFÈN'dir. Kitabın kolay bulunması için düz yazdım.
Uzun ve sessiz koridoru tek dolduran ses, benim ağlama seslerimdi.
Yün kol kumaşımı avuç içine kadar çekip sertçe yüzümdeki yaşları silsem de yenilerinin eklenmesiyle boşverdim. Başımı yukarı kaldırıp daha fazla hıçkırık kaçmasın diye dudağımı parçalar gibi ısırırken tavandaki titreşen otomatik lambaya baktım.
Yaptığım hareket daha da sinirlenmeme sebep olurken sağ elimin altında olan bavula sinirle tekme savurdum. Botumun içindeki ayak parmaklarım hafif sızlasa da önemsemedim.
Uzun, boş koridorda kışın ayaz vakitlerine ev sahipliği yapan gecenin bir vakti seneler sonra cesaretimi toplamış ve tanıdık kapı numarasının önünde bulmuştum kendimi. Saatlerce yumruklamama rağmen kapıyı açanın olmayışı gibi telefon numarasını da değiştirmişti ve bir vakit sonrasında binayı ayağa kaldıracağımı umursamadan daha da gürültüyle vurmaya başlamış bunun yanı sıra öfkeli bağrışlarım da eklenmişti geceye.
Sonradan her şeyi fark etmemi sağlayan ise Seonghwa'nın yan dairesinde oturan sıcakkanlı amca olmuştu. Dışarı bağırmak için çıksa da beni tanımasıyla duraksamış ve bir anda yüzü düşmüştü. O vakit Seonghwa'nın başına kötü bir şey geldiğini sanmamla daha da fazla telaşa kapılsam da gösterdiği haber manşetleriyle olayı anlamıştım.
2.5 senelik birlikte olduğum kişi, aşık olduğum adam, bir şirketle imzaladığı anlaşma ile idol olmuştu. Ve bunların hepsi benim yüzümdendi. 1 yıl 2 aylık bir ayrılık sonrasında onu bulmaya gelmiştim fakat aşinası olduğum kapı numarasının her biri eski parlaklığını yitirmiş şekilde önümde dururken kapının arkasının boş olmasının getirdiği soğukluk içimi de dondurmuştu. Yutkundum.
Her şeyi düzeltmek için cesaretimi toplayıp 10 saatlik bir uçak yolculuğu sonucunda evine gelmiştim ama şimdi çok daha erişilmez bir yerdeydi. Geç kalmıştım...
Günümüz
"Geldiğiniz için teşekkür ederiz! Eve sağ salim dikkatlice gidin lütfen!"
Kalabalık birkaç dakika sonrasında geniş spot aydınlatmalı salonu terk etmesiyle el sallayan kolum aşağıya inmiş ve iki ellerimle yanaklarımı aşağı yukarı ovmaya başlamıştım.
"Biraz daha sürseydi yüz felci geçirmek üzereydim" diye yanaklarımı ovarken acıyla söylendim.
Kravatımı genişletip başımdan çıkarttım ve kenarda duran kırmızı deri koltuğa attım. Bir zamanlar insanların iğne atsanız düşmeyeceği kadar doldurduğu salon şimdi sadece topuk seslerimle yankılanıyordu. Ellerimi arkada kavuşturmuş şekilde camekân içinde olanları ve duvardakileri inceleyerek gezerken yüzümde istemeden bir gülümseme belirdi. Yüz felci geçirecek olsam da bugünkü serginin beklediğim hasılatın üstüne çıkması her şeyimi yok ediyordu.
Boynumu gerginlikten kurtarmak için hafifçe kütlettim. Baştan aşağı cam olan yerden dışarıya baktığım vakit ayağımın altına serilen Londra'nın tüm hararetiyle yaşantısına devam ettiğini gördüm. Burayı özleyeceğimi bilsem de biten sergimle Kore'ye geri dönmek için can atıyordum.
Telefonumun gelen bildirimle titreşmesi izlediğim Londra manzarasından bakışlarımı çekmeme sebep oldu. Vücudumu hâlâ esnetmeye devam ederken açtığım telefonun bildirim paneline düşen habere tıkladım. Gördüğüm tanıdık yüz eski gevşemiş halimden eser bırakmazken derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUANFEN • SeongJoong
FanfictionUzun boş ve renksiz koridordaki sessizliği bozan her zamanki gele gide ezberlediğim tanıdık kapı numarasının önünde bir elinde bavulla boş boş dururken benden çıkan iç çekme sesleriydi. Titrek elimde tuttuğum telefonun ekranı zamanla göz yaşlarımın...