Seis

173 28 20
                                    

"Cidden, amacın ne senin?"

Dudaklarım arasından dökülen ve artık hissedilen pes etmeye yakın ses tonunun biçimlendirdiği cümlenin karşısında o sadece derin bir nefes alarak bana dik dik bakmakta buldu çareyi. "Sevmediğim bir şeyi giymek istemiyorum çünkü."

"Tanrım..." dedim gözlerimi kapatırken. Aklım dolu olduğundan dolayı geç yatmış ve birkaç saat sonrasında çalan alarmın sesiyle erkenden kalkmak zorunda kalmıştım. Kısa sürede en fazla ayarlanabilecek miktarda kostümleri ayarlamış ve verilen talimata uygun bir biçimde kuliste tüm hazırlıklara son gaz devam etmiştim.

Fakat birkaç saat sonrasında gelen Park Ruhsuz gurursuz Seonghwa ve onun menajer bozuntusu Choi San tüm motivasyonumu darmaduman etmişti. Seonghwa stadyuma gereğinden geç geldiğinden dolayı o azarı yemek yerine onun tüm hatasının fırçasını ben çekmiştim. Nedeniyse sabah onu uyandırmadığım içindi.

Çocuk değildi. Tanrı aşkına, son model telefonu elinden düşmüyorken bir alarm kurmayı bile beceremeyecek kadar teknoloji özürlüsü ilkel birisi miydi bu?

Bir çalışan olarak tüm fırçalara boyun eğip geçici süreli stilist dönemimin bir hafta gibi kısa sürede biteceğini ve bu iş bittikten sonrasında edindiğim yeni tecrübelerin tasarımcı hayatıma büyük bir katkısı olacağını düşünerek ağzımı sıkıca kapatıp sivri dilimi dışarı çıkarmamak için savaş vermiştim. Bu düşünce kalıpları beni gergin halimden çıkarıp günün geri kalan yorucu saatlerinde bile büyük bir motivasyon sağlayacak derecede şiddetliyken karşımda oturan ruh emiciyi hesaba katmayışım tüm planlarımı altüst etmişti.

Evet, o ruh emici kızların dibinin düştüğü ünlü vokalist Park Seonghwa'ydı. Sadece tipine ve sesine güvenen altı boş doldurmadan başka hiçbir şey değildi.

Seonghwa işaret parmağının ucunu oturduğu kanepenin köşesine koyduğum geri kalan kostümlerin kıyısına kondurdu. "Sabah hem geç kalıp beni darda bıraktın hem de istemediğim bir kostümü giydirmeye mi çalışıyorsun bana?" Parmağının ucunu sinek savarcasına bir hareketle kostüme vurduğu anda ütüsü tam olan kostümün yığılarak yeri boylamasına neden oldu. Düşen kostüme yukardan attığı kısa süreli bakışı takip eden büzülü dudakları bana döndüğü anda insanı çileden çıkartan şekilde itici gülümsemesini sundu. "Giymeyeceğim dedim. Çok yazık."

Sinirin içimde fitilinin ateşlendiğini hissetmemle elimdeki kostümleri sıktım. Cidden sinir bozucu derecede törpülenme ihtiyacı hisseden bir tavrı vardı ve lisedeki serseri öğrencilerden hiçbir şekilde farkı yoktu. Herkes idollerin yüksek şartlar altında senelerce görgü kuralları başta olmak üzere kendilerini çok yönlü geliştirebilecekleri programa tutulan, çıkış yaptıktan sonrasında çektikleri acıları, döktükleri kan, ter ve gözyaşlarını unutmayarak her daim minnet duyan saygılı beyfendilere dönüştürüldüklerini düşünseler de yanılıyorlardı. Bunun en büyük kanıtı karşımda itici gülümsemesi ile koltukta yayılan Park Seonghwa'ydı.

Kafa tuttuğu kişi işten istifa etse dımdızlak kalacak kendisi olsa da o bunu göremeyecek kadar kördü anlaşılan.

Avucum içinde sinirimi sönümlemek için sıktığım kostümlerin geçirilmiş olduğu plastik askılar birbirine geçerek birkaç çıtırtı bıraktı odaya. Bazı askılıkların çatladığını veya kırıldığını belli eden minik sivri uçlar avucumun içine batarak omzuma doğru sinirlerimde dolaşan sinek ısırığı hissi karıncalanmaya neden oluyordu. Elimdeki özel kumaşlardan dokunulan kostümleri boğazının etrafında sarıp bana saygı gösterene kadar tehditler yağdırıp fiskeler eşliğinde fırça atarken boğmayı düşündüm. Beynimde dolaşan bu his beni zamanla verilen rahatlık hissiyle sarıp yapmam için kulağıma fısıldayan sesin cazibesine kapılsam da öyle bir şey yapmadım. Çünkü sabırlı birisiydim. Eski sandığı Joong'un aksine.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 30, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YUANFEN • SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin