Etrafımdaki tüm her şey silinmiş gibi sadece önümde her şeyi baştan aşağı şef öpücüğü ile ince ince donatılmış adamdan başka hiçbir şeyi göremiyordum. Görme yetimi kaybetmiştim. Zaman algım kırılmıştı. Kendimi dış dünyaya kapatmış hatta elimdeki kolinin varlığını uyuşan ellerim yüzünden unutmaya bile yüz tutmuştum.
Her insanın bu şekilde kenetlenip kaldığı, kalbi gümbür atsa da bakışlarını uzaklaştırırsa geçeceğini adı gibi bilmesine rağmen yapmadığı bir an vardır. O his sizi öldürüyor gibi hissettirse de müptelası olduğunuz için köşe bucak kaçabilecek yetkinliği kendinizde bulamazsınız.
İşte ben tam o anın içindeydim.
Arkamdan ittirerek beni içsel çatışmadan çıkaran personel ile Seonghwa da bakışlarının yeni odak noktası olarak köşede heyecanla üyelerle konuşmaya çalışan hayranlar olarak seçmişti. Hayranlar zamanla yan tarafa kayarak tanımadığım diğer üyelerle de tanışırken basitten el sıkmış ve merhaba demiştim. Hareketlerim onları afallatsa da yüzlerinden gülüşleri eksik etmeyerek bana karşılık vermişlerdi.
Son sırada olduğum için biraz daha yakın mesafeden Seonghwa'nın önüne geldiğim vakit nefesimi tuttum. Düz surat ifadesi ile sadece gözlerime bakarak beni bekleyen Seonghwa ise benim için işlerin aynı gitmesini sağlamıyordu.
Seonghwa sonradan bir anda gülümsedi ve aradaki mesafenin el verdiği kadar eğilip "Merhaba, ben grubun vokalisti ve lideri Park Seonghwa. Seninle tanıştığım için memnun oldum." Dedi. Zorlansam da karşılık vermem ile ortam dağılmıştı.
"Seonghwa"
Kenara çekilirken kulis kapısından içeri giren kişi Seonghwa'nın dibinde bitmiş ve "bir şey konuşmak zorundayız" diyerek kolundan tutmuş, kulisteki başka bir odaya beraberinde çekiştirmişti.
Sıkıntıyla kapının yanına konulan deri kanepeye oturmuş ve elimdeki kutuyla öylece etrafı incelemeye başlamıştım. Hayranların dışardan tezahürat sesleri yolu aşıp tüm gürlüğü ile kulağıma ulaşırken açık kapının arkasına kayan gözlerim az önce çekiştiren adam ile Seonghwa'nın hararetli bir tartışmaya girişini izliyordu.
"Bu da ne demek?!" Diye Seonghwa'nın öfkeli sesini duymuş ve ayaklandığını görmüştüm. Gözlerindeki inanamazlık ışıltıları uzaktan belli oluyorken önündeki adam burun kemerini sıkarak sakinleşmeye çalışmakla meşguldü.
"San, olmaz bu. Kıyafetlere ihtiyacım var."
"Seonghwa, sana tüm kostümlerin olay yerinde heba olmuş giyilecek hiçbir şeyleri kalmamış dememe rağmen istiyorsun." İsminin San olduğunu öğrendiğim adam Seonghwa'nın üstüne eğilerek fısıltı ile bir şeyler söylediği vakit sesindeki öfke fısıltının keskin çıkmasını sağlamıştı.
"Bugünlük sahnelerinde aynı şeyi giyersen bir şey kaybetmezsin, Seonghwa. Olay çıkartma ve hayranlara gerginliğini belli etme." Diye uyarır şekilde konuştuğu vakit kapıya dönmüş ve beni görmüştü. Gözlerim yakalanmanın verdiği heyecan yüzünden kocaman olurken hemen önüme döndüm.
Adının San olduğunu yeni öğrendiğim adamın kapıya yaklaştığını attığı adımların çıkardığı sesten anladım. Kapıyı açıp arkasından kapatırken bana baktığını oldukça iyi hissediyordum.
Oldukça tedirgin olsam da yutkunup boğazımın kuruluğunu gidermeye çalıştım. Bu çabamı sürdürürken ise başımda dikilen kişiye işten sıyrılmak için tatlı bir gülümseme atmıştım.
San kollarını kavuşturup arkasındaki kapı çerçevesine yaslanırken bana gözlerini kısarak baktı. "Şu gülümsemenin şirin olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun. Yaramazlık yapan çocuklar gibi gülümsüyorsun."
![](https://img.wattpad.com/cover/235836943-288-k676712.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUANFEN • SeongJoong
FanfictionUzun boş ve renksiz koridordaki sessizliği bozan her zamanki gele gide ezberlediğim tanıdık kapı numarasının önünde bir elinde bavulla boş boş dururken benden çıkan iç çekme sesleriydi. Titrek elimde tuttuğum telefonun ekranı zamanla göz yaşlarımın...