Bölüm şarkısı tam bu bölüme uygun oldu, dinlemeyi unutmayın. Keyifli okumalar!"Bir gün sana dünyada katlanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim."
-Yusuf Atılgan
***
Aradan bir hafta geçti.
Defne'nin ailesi bebeği öğrenince çok kızdılar ve onlardan aksi beklenilmeyeceği üzere tepki gösterdiler. Defne, Karlı ailesinin tek kızıydı. Karlı ailesi zengin ve köklü bir aileydi. Bugün geleneksel diyebileceğimiz kategorinin içinde yer alıyorlardı. Kızlarının, özellikle evli bile olmadan hamile kalmış olan kızlarını desteklememişler; aksine kızını bir daha görmek istemediğini söyleyen babasına, annesi de destek vermişti. Defne ailesinden tam da bu tepkileri bekliyordu aslında. Ailesine hiç yalvarmayıp babasının ona ayarladığı işi bile bırakıp, kendisine yeni iş aramaya koyuldu. Bebeğinin her şeyi eksiksiz olsun istiyordu. Hayatta yalnız bebeği ve Güneş kalmıştı. Ailesi onu yalnız bıraksa da sadık dostu Güneş'in elini her daim omzunda hissediyordu. Bu ona yeterdi. Yetecekti. Yani her şey Defne cephesinde az çok yoluna girmişti.
Güneş ise bir haftadır görmediği Kıvanç'ı düşünüyordu ara sıra. Yeni tanışmışlardı, doğru dürüst sohbetleri bile olmamıştı ama nedense onu bir türlü aklından çıkaramıyordu. Adamdan etkilendiğini kabul ediyordu ama herhangi bir gelecekleri söz konusu olamazdı. Güneş buna hazır değildi. Daha önce ilişkileri elbette olmuştu. Güzeldi, başarılıydı birkaç kişiyle tanışmış görüşmüştü. Ama şu an yeni bir ilişki için kendini hazır hissedemiyordu. Özellikle arkadaşına destek olmak istiyordu. Kafasını başka bir şeyle meşgul edemezdi.
"Dalgınsın?"
Topuk sesleri ve peşi sıra kendine yönelen soruyla uzandığı koltuktan doğruldu annesine baktı. Firdevs Ataman, uzun boylu, zayıf ama etrafına yürürken buram buram güçlü bir enerji yayan bir kadındı. Kestane rengi saçları bal renginde gözleriyle oldukça alımlıydı.
"Evet anneciğim yorgunum galiba."
Firdevs elinde taşıdığı iki tane kupayla gelip kızının yanına yerleşti. Bardağın birini Güneş'e verdi.
"Bitki çayı. İyi gelir, soğutmadan iç lütfen."
"Teşekkür ederim."
Firdevs önemli değil dercesine gülümsedi. Boşta kalan elini kaldırıp usulca kızının saçlarına dokundu. Güneş'i ilk eline aldığında belki bir aylık bile değildi. Dünya güzeli bir bebekti. Onu görür görmez sanki kendi doğurmuşçasına sahiplenmiş, kendi kızı olmasına karar vermişti. Tabii bu söylendiği kadar kolay olmamıştı. Güneş bugün burada oturuyorsa Firdevs'in ödediği bedeller sayesindeydi. Aklına düşen kadın görüntüsüyle hemen hafızasının derinliklerinden çıktı ve hiçbir şey yokmuşçasına gülümsedi. Sonuç olarak o Güneş'in annesiydi. Hep de böyle kalacaktı.
Anne olmak yalnızca doğurmakla bitmezdi zaten. Nice anne yok muydu doğurup sokağa atan, şiddet gösteren, kötü davranan, çocuğunu umursamayan... Anne olmak böyle bir şey değildi zaten. Anne olmak; kendi evladını koruyup kollamak, gözünden geçenleri bile anlamak, onun canı yansa kendisinin de canının yanması demekti. İster kendi kanından olsun ister manevi annesi olsun, içinde annelik duygularla annelik yapan her kadın anne oldurdu zaten...
Tıpkı Firdevs gibi.
***
Annesiyle bir iki saat oturduktan sonra Güneş şimdi hazırlanıyordu. Nedeni ise Onur abisinin evine gidecek olmalarıydı. Onur bugün onu arayıp; yaşanan olaylardan ötürü kardeşinin gelişini kutlayamadıklarını düşünüp akşama barbekü yapacağını ve Defne ile kendisinin beklediğini söylemişti. Güneş Defne'nin, Uygur geleceğini öğrenince gitmek istemeyeceğini düşünüp, kabul etmese de aslında Uygur'un olmayacağını öğrenmişti ve bu kızların gelmesi için yeterli bir etkendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ SEVİNCE
Romance"Ve ben seni bir sonbaharda sevmiştim. Yapraklar sararırken, yağmurlar yağarken, kalbim delicesine atarken..." Her şeyden bihaber yaşamlarını idame ettiren bir kadın ve bir adamın yolları yaşanan bir mesele yüzünden kesişir. O gün kaderin planı işle...