Ne yaparsam yapayım kabullenemiyordum. onun ölümü, işkencenin de ötesindeydi. artık sır vereceğim biri kalmamıştı, sevgimi paylaşacağım biri...
Cenaze bittikten sonra ağlamıştım. fakat kimse fark etmemişti.
O an kendime güldüm.
Ondan başka üzüntümü fark eden hiç olmamıştı. o da gitmişti zaten.
Yatakta doğrulup cenin pozisyonunu aldım. gözlerime siyahlık çarpınca boğazımdaki yumru sanki daha da büyüyebilirmiş gibi büyümüştü. hızla ayağa kalkıp dolabıma yöneldim. burada her renkten elbise vardı. hiç göz gezdirmeden elimi birine uzattım.
Bu mavi bir elbiseydi. kolları danteldendi ve aynı dantel şekilleri belini etrafını da sıkı bir şekilde sarıyordu. çok fazla incelemeden elbiseyi giymeye koyuldum.
Elbiseyi giymek adeta faciaydı. arkadaki ipleri kendi başıma halledip sıkmaktan omuzlarım kopmuştu neredeyse. istersem bir hizmetçi çağırabilirdim fakat içimden gelmemişti. son zamanlarda fark etmeye başlamıştım ki bu prenseslikten gelen saygı beni yormaya başlıyordu.
Derin bir nefes verip aynanın karşısına geçtim. elbise cidden beni zarif gösteriyordu.
Kendimi inceledikten sonra ayağımdaki siyah topukluları çıkarıp beyaz topukluları giydim. saçlarımı ise ön taraflarından bir tutam bıraktım. sonra tutamları almadan üç örgü yapıp arkadan birleştirdim.
Sonra gözümdeki yas işareti anlamına gelen pırıltılı taşı aldım. koyu makyajı silip dudağımdaki ruju çıkardım.
Gözüme çok hafif pembe tonlarında bir makyaj kullandım. elmacık kemiklerime ise turuncu bir allık sürdüm.
Aynadaki halime baktım. ben bendim işte. fakat gözlerimdeki hüzün beni rahatsız etmedi. o gözlerimde hüzün taşımama değer biriydi.
Kapı çalınca kapıya baktım.
"Gir!" kapı açıldı. bir tane hizmetçi elinde bakır bir tepsi ile kapıda duruyordu. tepsiye baktım. kızarmış tavuk butları ve şerbet. hizmetçi tepsiye baktığımı anlayınca saygı göstergesi olarak eğildi ve açıklama yaptı.
"Şey, yüce majesteleri bugün masada yemeyeceğinizi, bunun bir ceza olduğunu söyledi." birden bütün kan beynime sıçradı. bir kraliçe olabilirdi fakat kraliyet masasına oturmamı engelleyemezdi.
Hızlı adımlarla odadan çıktım. topuklarım yere her zamankinden daha sert basıyordu. yine topuklularımın sesini sevdiğimi hissettim. fakat bu beni sakinleştirmedi.yemek odasının kapısını gördüğümde kapıyı tekmelermiş gibi hızla açtım.
"Bu da ne demek oluyor?" diğer masalarda oturan bütün saray ahali bana şaşkınca bakıyordu. kraliyet masasına baktığımda kral bile bana şaşkınca bakıyordu. tek şaşkın olmayan kraliçeydi. onun da bunu bekler gibi bir hali vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİSİN ARDINDAKİ SIR
Actionkıvranıyordu ruhu, kimsenin bilmediği içinde yaşadığı depremden kıvranıyordu ruhu. depremin altında kalmış ruhu acı çekiyordu. başını kaldırıp gökyüzüne baktı. hayır onun ruhu geri dönecekti. diğer sıkışmış ruhların arasından zorlansa da gelip abisi...