ฟ4

63 9 1
                                    

"Nelerden hoşlanırsın?" diye sordu Minhee tatlı bir merakla, dördüncü randevularının ortalarındalardı. Woobin'in bakışları yürüdükleri ormanlık arazinin yapraklı zemininde gezinirken, bunu duyduğunda gülümsedi. Önce düşünür gibi yaptı ve sonrasında bakışlarını yüzündeki gülümsemesiyle kendisinden oldukça uzun olan miniğine çevirdi.

"Birçok şeyden hoşlanırım. Bu nedenle bana bir tema vermek ister misin?"

Minhee kendini aptal hissederek elini alnına vurdu ve minik bir özür mırıldandı. "Hyung.. sen yanımdayken aklım başımdan gidiyor." Woobin bakışlarını tatlı çocuktan tekrar ayırdı ancak yüzündeki gülümseme silinmek yerine tebessüm olarak yerine oturmuştu. "Ama aslında hoşlandığın TÜM şeyleri öğrenmek istediğimden pek de yanlış bir soru olmadı."

Woobin onayladı.

Bir süre sonra "sessizlik." diye başladı. "Şimdiye kadar neredeyse tüm zamanımı annemle doldurdum. Ve annemle.. pek gürültücü olduğumuz söylenemez." Minhee bunun arkasında derin bir şeyler olduğunu biliyordu. Birgün öğrenecekti ama henüz erkendi. İkisi için de. "Sessizliği sadece bunun için sevmiyorum. Kalp atışlarımı dinlemek, annemin ağır nefeslerini dinlemek yalnızca bununla mümkün oluyor." Woobin içine titrek bir nefes çekti. Fark ettirmediğini sanıyordu. Oysa Minhee gülümsemeyi kesmişti.

"İşim." Yaklaştıkları bir bankı gördüğünde, Minhee Woobin'i kibarca kolundan kavramış ve yavaş adımlarla oraya yönlendirmişti. "Kafamdaki tüm endişeleri ve tüm kötü
anılarımı biraz bile unutabildiğim tek yer olduğu için." Banka oturdular ama Minhee hyungunun kolunu bırakmamıştı. Her an sarılabilecek kadar yakın, rahatsız olabilir düşüncesi ile de biraz mesafeli duruyordu.

"Maviyi severim." Woobin bakışlarını gökyüzüne çıkardı. Yüzüne vuran ışıkla tebessüm ederek Minhee'ye döndü. "Bunun nedeni basit. Mavi özgürlüktür, insana ferahlık verir, rahatlatır." Ve sonra eli ile miniğini daha da kavrayarak yüzlerini yaklaştırdı. "Sen hangi renkten hoşlanırsın?"

Minhee hazırlıksız yakalanmıştı.

Nefesi kesilirken Woobin'in gözlerinden başka yere bakmamaya çalışıyor, karşısındaki nefeslerinin her birini şekilli dudaklarına verirken odaklanmayı aklından çıkarmamak için zorlanıyordu.

"N-ne?"

"En sevdiğin renk nedir diye sordum, Minhee." Minhee titreyerek geri çekildi. Tüm bunlar kalbine ağır geliyordu. Alışabileceğini düşünmüyordu. Gözlerini kucağındaki birleşik ellerine indirdi.

"Turuncu." İç içe olan parmaklarını daha da sıktı. "Benimkinin nedeni de basit." Parmaklarını ayırdı. "Hoşlandığım ilk insanı ilk görüşümde, saçları turuncuydu. O günden sonra gözüm başka renk görmedi." Woobin onayladı. Ancak içine anlayamadığı bir huzursuzluk inmişti. Nedensizce ilk olanın kendisi olduğunu sanmıştı ve aksini öğrenmek mutlu olmasını sağlamamıştı. Yine de gerçek zihnine çarptı. Alışmalıydı. Hem.. Minhee'den hoşlanıyor muydu? Birkaç dakikalık sessizlik sonucu Minhee arkasına yaslanarak sordu. "Sorun ne..hyung?"

Woobin yavaşça ayaklandı. Arkasını dönerek oradan uzaklaşırken tek söylediği "beni takip etmeye devam et" oldu.

Minhee peşinden gitmek istese de yapabildiği oturduğu bankta gömülmek istemek oldu. Bunu ve bunun gibi bir tepki istemiyordu. Ne bekliyordu ki? Flörtleştiği bir insana nasıl kolaylıkla ilk aşkından bahsedebilirdi? Woobin kırıp dökmemişti. Minhee'nin kalbini kıracak bir şey söylememişti, onu uzaklaştırmamıştı. Hatta peşimden gel diyebiliyordu. Minhee bu kendisine olsaydı ne yapardı bilmiyordu. Bu yüzden onun asil hareketine ve kendine tekrar kapıldı.

Woobin'in söylediğini yapacaktı, başka şansı yoktu. 

+×+×

[AMOR]-woominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin