"Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım." Minhee oturduğu yerden doğruldu, artık yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.
"Ah hayır. Sadece.." Woobin Minhee'ye yaklaşıp gözlerine kaldırdı başını. "..bilirsin. Fazla yoğun bir şekilde çalışıyorum."
Minhee gülümsemesini büyüterek başını salladı. "Biliyorum, Woobin hyung."
Woobin şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Demek gerçekten senden büyüğüm." O da gülümsemeye başlamıştı.
"Biraz araştırdım sadece.." Minhee'nin eli boynuna gidip kafasını eğdiğinde Woobin, onun karizmatik ama aynı zamanda sevimli duruşunu gördü. bu eğreti durmuyordu.
Minhee havalı ama aynı zamanda da tatlıydı.
Bir anda "tatlısın" dedi. Dudaklarından döküldüğü anda Minhee başını kaldırmış ve gözlerini birleştirmişti. Woobin kendi itirafına şaşırdı. İstemsizce söylenmiş gerçek bir iltifattı bu Minhee için. Woobin biraz utansa da Minhee aldığı bu iltifat sayesinde daha da güçlenmişti ona sahip olabilmek için.
"Senin için tatlıyım." dedi Woobin hyunguna birkaç adım atarak aralarındaki mesafeyi kapatırken. Boy farklarını seviyordu ve bu adama yukarıdan bakmaktan şikayetçi değildi; olamazdı da. Onu kolayca sarabilecek olmayı seviyor ve bir kere tattığı için devamını da istiyordu.
Woobin gülümseyerek Minhee'nin yaklaşmasını görmezden geldi ve önünde oldukları kafeye girmek için davrandı. Minhee onun bu haline daha da düşmüştü. Peşinden heyecanla girdi.
Oturdukları iki kişilik minik yuvarlak masada karşı karşıya geldiklerinde Woobin sırıttı.
"Bu.. bizim ilk randevumuz mu?"
Minhee'nin tükürüğü soluk borusuna kaçmış telaşla öksürmeye başlamıştı. Woobin daha da güldü ve bir yandan 'sakin ol' sözcüklerini dökerken çantasında hazırda bulundurduğu su şişesini çıkartıp Minhee'ye uzattı.
"Bana böyle şeyleri pat diye söyleme." diyebildi biraz daha kendine geldiğinde. Yüzü kızarmıştı ama Woobin, bunun nedeninin nefessiz kaldığından mı yoksa Minhee'nin utangaçlığından mı kaynaklandığını çözememişti. "Sana uzun zamandır uzaktan platoniğim ve şimdi tam karşımda oturup rahatça bunlardan bahsediyor olman benim için kocaman bir mucize. Ah birazdan uyanacağım değil mi? Woobin-ah, rüyada mıyım?"
Woobin kıkırdadı. Minhee'nin tek solukta söylediği şeyler daha da sevimliydi.
Aslında bu durum Woobin için de şaşılacak durumdu, ne hissettiği ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sadece.. Minhee'den çok hoşlanmıştı ve onun kendisie uzak durmasını izlemektense yakınlaşmayı tercih etmişti.
"Hayır Minhee-ah. Gerçekten karşımdasın ve göz gözeyiz."
"TANRIM!" Minhee, Woobin'in masanın üzerinde duran ellerini kavradı. "Şükürler olsun, dört yıl sonra.. artık yanımdasın!"
Woobin'in gülümsemesi solmuş ve bunun ardından hafifçe kaşlarını çatmıştı. Yavaşça parmakları arasındaki parmakları okşadı.
"Dört yıl mı?" Minhee pot kırdığını hissetti. "Dört yıldır uzaktan beni mi izliyorsun?"
Minhee dudaklarını ıslatıp gözlerini kaçırdı.
"Artık bunun bir önemi kalmadı." Kendini toplayıp tekrar Woobin'e dönmüştü. Gözlerine bakarken gözleri aşkla ve ilgiyle parlıyordu.
Woobin üzüldüğünü ve kalbinde bir yerin ezildiğini hissetti. Bu adamı tanımıyordu ama onun için zor olduğunu anlıyordu.
"Artık uzak olmayacağız." dedi ellerini daha sıkı kavrarken.
Minhee daha gülümsemiş ve sonrasında başıyla onaylamıştı.
"Senin dediğin gibi Woobin hyung, bu ilk randevumuz."+×+×
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[AMOR]-woomin
Fiksi Penggemar[tamamlandı] woobin ayak parmakları üzerinde yükselerek, gülümseyen minhee'nin dudakları üzerinde yer edinmiş minik gamzelere dudaklarını bastırdı. bşl: 1720 btş: 4121 *tümhaklarıasilinsanlaraaittir*