5

8 1 0
                                    

Gözlerimi açmadan bir süre yeni geldiğim yere alışmaya çalıştım. Kuşların şakımaları duyuyor ve rüzgarın esintisini vücudumda hissediyordum.

Bir t-shirt ve kot pantolon ile geçmişe gelmiştim. Bunu biran önce düzeltmem gerekiyordu. Belki de bu kıyafetleri çıkarmama gerek kalmadan Robert Dudley'i bulur ondan bu lanet şeyden nasıl kurtulmam gerektiğini öğrenip geri dönerdim. Siktir! Nasıl geri dönmem gerektiğini öğrenmeden gelmiştim. Ama Robert belki biliyordur diye düşündüm.

Gözlerimi açtığımda yemyeşil çimenlerin üzerinde bir elbise duruyordu. Hemde 16.yüzyıl elbisesi. Bu da benim güçlerimden biri olabilir miydi? Bunu fazla düşünmeyerek elbiseyi elime aldım.

Elbiseyi giymek için tenha biryerler aramaya başladım. Sağ tarafta ağaçların sık olduğu yerde bence elbiseyi giyebilirdim.

Ağaçların sık olduğu yere doğru ilerledim. Vardığımda bir kuş sanki bağırıyorcasına ötmeye başladı.

Kafamı kaldırıp baktığımda bunun gökkuşağının bütün renklerini taşıyan harika bir kuş olduğunu gördüm.

Gözlerimi kuştan alıp elimdeki elbiseye baktım. Zümrüt yeşili bu elbise şu ana kadar gördüğüm bütün elbiselerden daha güzeldi.

Kot pantolonumu ve t-shirtümü çıkarıp çimenlerin üstüne koydum. Bu elbiseyi sütyenim ile giyemezdim. Etrafıma bir kez daha bakınıp kimsenin olmadığından emin olunca sütyenimi de çıkardım.

Yerden elbisenin beyaz içliğini alıp üzerine geçirdim. Hiçbir şey giymemisim gibi bir his veriyordu bu.
Ardından yine elbisenin içerisinden çıkan korseyi elime aldım. Sonra korsenin elbisenin üstüne giyileceğini hatırlayıp yere bıraktım. Zümrüt elbisesi üzerime geçirdim. İçlik ve onu birlikte giymek beni biraz daralmıştı. Yere bıraktığım korseyi alıp gövdeme sardım. Korsenin düğmelerini arkadan ilikleyemiyordum.

Birkaç deneme daha yaparken bir adam sesi duydum.

"Bu genç leydi bu saatte benim bahçemde neden korsesini takmaya çalışıyor."

Aksanı benim aksanımdan hayli farklıydı. Kelimeleri daha çok yutuyordu. Ne demek istediğini zor anlamıştım.

Arkamı dönüp konuşan adama baktım. Buğday rengi teni kahverengi gir saçları ve saçları ile aynı renk harika gözlerine baktım. Üstünde 16. Yüzyıl erkeklerinin giydiği giysilerden ayaklarında ise çizmeler vardı. Bu görüntüsü ile nefes kesici görünüyordu.

Ben adamı incelerken adam yaklaşıp arkama geçti ve korsemin düğmelerini düğümledi. Onun arkamda hissetmek benim nefes alış verişimi düzensizleştirmişti.

"Ben.... Ben teşekkür ederim bayım."

Filmlerde gördüğüm gibi adamın önünde bir reverans yaptım. Ama adam şaşkın gözlerle beni izliyordu.

"Siz bayan buraya yabancı gibisiniz. Sizin aksanınız... biraz değişik."

Yine söylediklerini çok zor anlamıştım.

"Ben... Ben... Ben... Aslında İspanya'dan buraya kaçmak zorunda kaldım. Oradaki Katolikler beni ölümle tehdit ettiler."

"Sizin aksanınız bir İspanyol'un aksanı değil bayan. O katolik döllerini iyi tanırım."

Ne söyleyeceğimi bilmeyerek adamı inceliyordum. Adam da bana kaşlarını yay gibi kaldırmış kahverengi gözleri ile soran bir eda ile bakıyordu.

"Benim nereli olduğum sizi neden ilgilendirir bayım! Sonuçta buradayım ve Sör Robert Dudley'i arıyorum."

Adamın kaşları daha da yukarı kalktı.

"Nerden geldiği belli olmayan bir kadın neden beni arasın ki?"

Onu mu? O Robert Dudley miydi? Dudley'nin yakışıklı bir surata sahip olduğunu biliyordum. Ama bu adam bizim portrelerde gördüğümüzden bin kat daha yakışıklıydı. Portreyi yapanlara içimden tonlarca küfür savurdum.

"Sizi mi?"

Adam gülümsedi. Gülümsemesi beni büyülemişti.

"Evet bayan şu anda Rober Dudley ile konuşmaktasınız size nasıl yardım edebilirim?"

Derin bir nefes aldım. Dudley benim resmen kucağıma düşmüştü.

"Senin bir melez olduğunu biliyorum. Ben... Ben gelecekten geldim ve bende bir melezim. Türümün tek örneğisin senden yardım almam gerektiğini düşündüm."

Robert'ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

"Sizdeki enerjiyi hissetmiştim bayan. Ama lütfen dışardayken yüksek sesle bunlardan bahsetmeyiniz. Biliyorsunuz ki cadılar öldürülüyorlar. Hatta kraliçenin annesi Anne Boleyn de bu suçtan muzdarip kalmıştı."

16.yy'daki cadı avlarını biliyordum. Anne Boleyn'in 8.Henry'yi büyülemek ile suçlandığını da biliyordum tabii ki.
Zavallı kadın 8.Henry'nin erkek çocuk aşkı yüzünden can vermişti.

"Bayan siz ve ben bence evimde konuşmalıyız bu daha münasip olur."

Kafamı saklamakla yetindim. Adamın kullandığı kelimeler ve aksanını anlamakta oldukça zorlanıyordum çünkü.

Robert eli ile ağaçların arasını işaret etti. Bende işaret ettiği yere doğru yürümeye başladım.

KaybolmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin