0.3

9.4K 349 136
                                    

Medya: Ayperi

3

Yüzümde kendi elim dışında el hissedince acıdan yumduğum gözlerimi açtım. Emre ciddi yüzüyle alnımı inceliyordu.

"Acıyor mu diyeceğim ama o sese bakılırsa kafanı bile hissedemiyor olabilirsin." Söylediklerinde haklıydı kafamı vurunca boş koridorda yüksek bir ses yankılanmıştı ama şurada yanılıyordu ağrıyı dibine kadar hissediyordum.

"Kafam zonkluyor."

"Gel bakalım."Emre koltuk altlarımdan tutup ayağa kaldırdı. O ilerlerken bende arkasından onu takip ediyordum.

Odaların birinin önünde durduk kapının sağ tarafındaki tabelada, seminerdeki gibi, 'Uzm. Dr. Emre Işık' yazıyordu.
Cebinden anahtar çıkartıp odanın kapısını açtı, kendisi içeri girmeden beni içeri davet etti. Odaya girdiğimde ne yapacağımı bilmeden ayakta dikiliyordum, gerilmiştim, başım fena ağrıyordu.

"Şu koltuğa oturabilirsin." diyerek masasının önündeki karşılıklı duran iki tana koltuğu işaret etti ve odadan çıktı.
Odanın biraz ilerisinde muayene için kullanılan bir yatak vardı. Vücudum gidip yatmam için bana yalvarsa da bakışlarımı yataktan çektim ve bana gösterdiği siyah koltukların birine oturdum.

Oda fazlasıyla sıcaktı, ya da acı çektiğim için bana öyle geliyordu. Üstümdeki hırkayı çıkartım koltuğun yanına koydum. Kısa kollu okul tişörtümle kalmıştım, siyah olması biraz içimi rahatlatsa da kötüydü.

Odanın kapısı açıldı. Emre elinde buz dolu bir torbayla yanıma geldi ve önümdeki sehpaya oturdu. Şu an oldukça yakındık ve ben aklımı bu ayrıntıya vermek istemiyordum. Oturduğu sehpa alçak olmasına rağmen hala benden uzundu. Sinir bozucu.

Kahküllerimi kenara çekip elindeki torbayı alnıma koydu ve elini sabit tuttu, buzun düşmemesi için. Aslında torbayı bana verip kendisi yerine otursaydı daha sağlıklı olurdu, kalbim için.

"Benim alanım beyin değil, o yüzden arkadaşımı arayıp fikir alacağım."

"Senin alanın ne?"

"Kalp."

Beni bilgilendirmesinin ardından biraz öne doğru eğildi. Bu hareketi daha yakın olmamıza neden olurken kokusu ciğerlerime dolmuştu. Parfümü efsaneydi. İstemsizce derin bir nefes çekerken gözlerim kapanmıştı.

Eğer bu kadar yakın durmaya devam edersek kalbimi muayene etmesi gerekebilirdi.

Telefonda konuşmaya başlayınca gözlerimi açıp ona baktım. Bir eli hala kafamdaki buzu tutuyordu, diğer eliyle telefonu tutup konuşuyordu. Bakışları bendeydi ama beni görmüyormuş gibiydi, tam anlamıyla telefona odaklanmış gibi.

Telefonu kapatıp masanın üstüne koydu, daha doğrusu önemsemeden savurdu da diyebiliriz.

"Bir şey çıkacağını sanmıyoruz ama röntgen çektirmekte fayda var."

"Benle niye bir kalp doktoru ilgileniyor? Arkadaşının ilgilenmesi gerekmiyor mu?"

"Arkadaşım bu hastanede değil, ona sonuçları mail atacağız."

"Bu hastanede beyin cerrahı yok mu?" Sorduğum soruyla afallarken hemen toparlanıp alaylı bir tebessüm yerleştirmişti dudaklarına.

"Beni beğenmedin mi ufaklık?"

"Bana ufaklık deme!" Sinirle söylediğim şeye güldü.

"Ufaklık." Damarıma basmak için söylediği şeye güzel bir şekilde karşılık verecektim. Sabah yaptığım gibi ayağına vurmak için ayağımı kaldırmıştım ki bunu fark edip sıkıca bacağımı tuttu. Evet, bacağımı tuttu!

"Şşşh, sakın." Nazikçe havada kalkan bacağımı yere bastırdı ve ayağım zemine deydi. O kadar garip bir şekilde 'sakın' demişti ki donup kalmıştım. Ses tonunu tarif edemiyoedum.

Sinirliydi ama sakindi de. Ahh aklım gitmişti iyice. Eli hala bacağımdaydı. Kesinlikle röntgenden sonra ekg de çektirmem lazımdı.

"Kabataş öğrencisini rastgele bir doktora emanet etmek istemedim. Arkadaşım başarılı bir doktor." Söylediği şeye başımı sallayıp bir tepki verememiştim. Tişörtümün üstünde kocaman 'Kabataş' yazıyordu, okulumu bilmesine o yüzden şaşırmıyordum. Elini bacağımdan çekince tünelden çıkmış gibi oldum. Etraftaki şeyler geri geldi artık sadece ben ve o yoktuk, dünyaya geri dönmüştüm.

"Kabataş'da okuduğum için mi bu özel ilgi?" Sorduğum soruya kafasını sallarken konuşmuştu.

"Evet okuldaşız." Okuldaş? Evet, yaratıcı ama garip.

^^
Röntgenimi çekmiştik Emre bir şey gözükmediğini söylemişti ama emin olmak için arkadaşına atmıştı. Şimdi odasında oturmuş arkadaşından cevap bekliyorduk.

"Sen neden hastanedesin?" Güzel bir soruydu ama benim güzel bir cevabım yoktu.

"Öylesine." Kaşları çatılırken hayretle bana bakıyordu.

"Öylesine? Gece kardiyoloji katında öylesine mi dolaşıyordun?"

"Tamam, yurda geç kaldım gidecek bir yerim yoktu." Dürüst olarak ne kadar doğru yapmıştım bilemiyorum.

"Devlet yurdu mu? Geç kalanı sokğa mı atıyorlar, bu nasıl mantık." Sinirlendiği sesinden belli oluyordu.

"Özel. Aslında her geç kalanı değil. Ben biraz abarttım da, adım mimlendi."

"Onu tahmin edebiliyorum." Dedi bacağıma bakış atarak. İma ettiği şeyi gayet iyi anlamıştım.

Telefonunun çalmasıyla konuşmamız yarıda kesilmişti.
"Aynen bende öyle düşündüm." Telefonda konuşurken kaşları çatıktı ve bir eliyle çenesini kaşıyordu.

"Tamamdır, sağ olasın." Telefonu kapatıp bana döndü.

"Kötü bir şey çıkmamış ama bu gece uyumuyorsun."

"Oturarak uyuyabileceğimi sanmıyorum zaten." Olduğum durumu belirtirken gülmüştüm.

"Hastanede kalamazsın. Hastaneler böyle durumlar için kullanılmaz." Hadi ama ben ona derdimi anlatmıştım o beni atacak mıydı? Ne vardı bir koltukta otursaydım.

"Kimseyi rahatsız etmem ki, bir sandalyede otururum. Cidden!" Söylediğim sözler ardından düşünceli bir şekilde bana baktı. Sanırım bana acımaya başlamıştı. Acınacak haldeydim ve bunu fark etmemle dilimi ısırdım. Kendimden nefret etmeye başladım.

"Hastaneler mikrop yuvası, burada kalmazsın. Hadi kalk." Sözlerinin ardından ayaklanınca benimde başka çarem kalmamıştı. O önlüğünü çıkarıp montunu giyerken bende hırkamı üstüme geçirdim. Bekleyin beni park bankaları, ben geliyorum!!

Hastaneden çıkığımızda havanın baya bozduğunu fark ettim. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Emrede benimle birlikte çıkmıştı hastaneden.

"Montunu almadın mı?" Sorusu saçmaydı alsaydım giyerdim sonuçta. Omuzları hayır anlamında havaya kaldırıp indirdim. Kendi montunun fermuarını indirince şaşırmıştım montunu bana mı verecekti cidden?

Montunu tamamen çıkardı ve kendi elleriyle bana giydirdi, eğilip fermuarını çekti. Hırkamın kapüşonunu taktı ardından da kendi montunun kapüşonunu kafama geçirdi. O üstündeki ince gömlekle nasıl duracaktı bilmiyordum ama bunu çok umursamadım sonuçta işime geliyordu.

"Teşekkürler," sakin sesime karşılık bana sadece gülümsedi ve yürümeye başladı. Ne yapacağımı bilemeden arkasından bakmaya devam ettim. Buraya en yakın parkın uzaklığını düşünürken gelen ses düşüncelerimi çöpe atmamı sağladı.

"Gelmiyor musun ufaklık?"

🍓🍓🍓
Merhabaaa
Yeni bölümü nasıl buldunuzz
Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın ⭐️
🍓🍓🍓

🍓Bölüme sınır getirelim 10 voteden sonra diğer bölümü🍓

RUİNED | DADDY ISSUESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin