Biz karşı karşıya oturuyorduk. Çikolatadan kafası döndü diye çay aldı. Tanrım, çaya da mı şeker dökücekti?
'Az önce başın döndü ama akıllanmadın galiba. Az şeker yesene'
'Şeker şekeri çekiyor, ne yapayım? Ya şey, şekeri nasıl döküyorlar?'
'Böyle kenarından yırtarak'
'Hayır, ortadan yırtılıyordu'
'Ne farkeder? Yırt, dök, iç'
Şekerin kağıdını ortadan ayırıp çaya dökmek istediğinde şeker çaydan başka heryere döküldü. Gerçekten gülemeden geçememiştim.
Garson gelerek masanın üstünü silmeye başladı.
'Ben ç-çok özür dilerim' diye Hoseok küçülen gözleri ile garsona bakmaya başladı.
'Sorun değil efedim'
Garson gittiğinde yana kayıp 'Yanımda otursana' dedi.
Heyecanla yanına oturduğumda telefonunu kontrol ediyordu. Oturduğumuz yere 4 kişi rahatlıkla sığabilecekken yanıma yaklaşıp bana yaslandı.
Kafası göğüs kafesimin üzerindeydi. Kalbimin hızla atmağa başladığını hissettim. Elimi saçlarına atıp oynamağa başladığımda sırıttı. Telefonunu kapatsaydı bu kadar rahat ona dokunamazdım. O yüzden zamanı değerlendirmeye başladım.
Kafasını biraz kaldırdığında yerini rahatladı. Bana iyice yaslandı. 'Yatak mıyım ben?' dediğimde kıkırdadı.
Saçlarını koklayabileceğim kadar yukarı kaldırmıştı kafasını. Çilek kokuyordu saçları. Kalbim ağzıma gelmişti neredeyse. Onu kollarımı arasına sardım. Gözlerimi kapatarak saçlarına öpücük bıraktım.
Bir kaç dakika aynı pozisyonda kaldık. Sonra kalkarak 'Gidelim mi artık? Geç kalacağım' dedi.
'Kalkalım'
Otobüse bindiğimizde ona 'Çok kalabalık. Bir dahakine mi binsek' desem de 'Dersime geç kalmamak için bekleyemem' söylediğinde mecbur bindik.
Benim boyum onunkuna rağmen kısaydı. Neredeyse en azı 10cm falam. O yüzden kalabalıkta otobüste tutacak yerim yoktu. O bir elini uzatıp yukarıdakı tutacaktan tutup diğer eliyle ben düşmeyeyim diye belime sardı.
Kafamı göğüs kafesine yasladım. Hızla atan kalbini hissede biliyordum. Otobüs birden durduğunda neredeyse düşecektim ki o beni tuttu.
Kalabalıkta ağızdan çıkanı kulak duymuyordu diye bana kendim hakkında sorular sorduğunda kafasını kulağım tarafa eğerek söylüyordu.
Ne şimdi bana yaklaşabilmek için taktik falan mıydı bu? Çok fazla yakınlaşıyordu çünkü. Bir de çok soru soruyordu.
Sonuncu sorusunda bana yaklaştığında otobüs birden durdu ve burnumuz birbirine değdi. Göz göze geldiğimizde dudağını yalayarak emmeye başladı. Otobüs kalabalıktı diye terlemişti saçları. Çok fena gözüküyordu şu anda. Hem elleri de hala belimdeydi. Otobüs harekete başladığında kollarını belime sıkı sarmağa başladı. Panikten saçlarımı karıştırmağa başladığım. Aptal ben. Kollarım onu bana sarılmasına engel oluyordu amma kollarımıda çektiğime göre beni kendisine çekti. Bir süre dudaklarıma baktığında geri çekildim.
Ne? Herkesin içinde öpmesine mi izin vereydim?
Gerçi, bu hamleyi beklemem gerekiyordu. Birde beklemeden öpseydin be kardeşim. Böyle eksik oldu günümüz.
Otobüsten ilk önce ben indim çünkü yakında yaşıyordum. İndiğimde arkama dönüp ona baktım.
'Görüşürüz Yoon' diye sırıttığında kalbim düşecekti resmen, çünkü çok seksi bakışları vardı.
Sadece gülümseyerek 'Hoşcakal' diyebildim.
Otobüsden indiğimde hiç arkama bakamadım. Ama bana baktığını hissediyordum.
Of bu çocuk çok fenaydı. Eve giderken o sahne aklımdan 1 saniyeliğine bile çıkmıyordu. Neden öyle yaptı ki? Yalnız iyice kaşınıyordu...
-
Merhaba mor kalplilerim, nasılsınız?💜
Okumanızı bölmemek için yazar notları bırakamıyordum bölümlerin sonunda, ama bunu bilmeniz lazım. Bu hikaye bir angst ve sonu herkesin kaldırabileceği gibi olmayacak. Öncelikle Yoongi hakkında psikolojik hikaye yazmak istedim, fakat Hoseok'u da Yoongi'nin hayatına alarak angst bur loveship hikayesi yazmaya karar verdim. Dediğim gibi acı sonlukla bitecek ama kusursuz bir aşk hikayesine tanık olucaksınız size söz veriyorum💜
İyi okumalar, sizi seviyorum <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
madꨄ︎ :: sope
Fanfiction'you've made me happy. i have never been so happy, you know? j-hope... hobie... don't be mad at me, okay? even if i'm dead, i'll still continue watching you from above. and the most important one, thank you for loving me.' TR: 'sen beni mutlu ettin...