Bir kitaba asla havadan söz ederek başlamayın derdi Elmore Leonard.
Ama gökyüzü bütün nefretini topraktan çıkarmak istiyormuş gibi kalbini açıyor ve içindekileri yağmurla akıtıyordu. Rüzgar bütün inatçılığıyla ağaçlarla oynamayı bırakmıyordu . Miranda saatlerdir oturduğu sandalyeden cama değen yağmur damlacıklarını izlemekte ve geçmiş anılarını düşünmekteydi. Geri dönmek istiyordu , tek aşkına gitmek istiyordu ama gidemezdi. Aklı ve mantığı bunu anlıyor, kalbi kabul etmiyordu. Gidemezdi çünkü veda eden gelirdi. Bulamazdı . Çünkü kaybeden bulurdu. Sevilemezdi çünkü aldatan sevmezdi.
Bu şehirde en çok ona tutsaktı gözlerine , benliğine , ağzından çıkan her söze. Bu şehirde en çok onu sevmişti. Gülüşünü , kokusunu , sabah uyandığında yeni doğan bir bebek gibi masum bakan yüzünü. Zorlukla gözlerini yağmur damlacıklarından çekip derin bir nefes aldı. Sanki soluduğu oksijen ona yetmiyordu. Sanki aldığı nefes acılarıydı ve nefesini bıraktığı zaman bütün acıları son bulacak , ızdırapları bitecekti. Bir anlığına gözlerini kapattı ve ona sımsıkı sarıldığını hayal etti. Öylece bu güzel hayalde yaşamak hep onunla kalmak ona sarılmak istiyordu. Ama Miranda bilmiyordu lakin zaman ona öğretecekti. ''Ucuz insanlar üzerine kurulan hayaller size pahalıya mal olurdu.''
Kitabı kapatıp baş ucumdaki komodinin üzerine bıraktım. Kırmızı pikeyi üzerime çektim ve ışığı kapattım. Yarın yorucu bir gün olacaktı.
- - - - -
3.defa çalmaya başlayan alarmın sesiyle kalkmak zorunda kaldım. Ayağımı sürüye sürüye banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Bugün iş başvurusu yaptığım şirket beni görüşmeye çağırmıştı. Yatağımın üzerine oturup ne giyeceğime karar vermeye çalıştım.
Saate baktığımda 9:45ti. Daha fazla zaman kaybetmeden elime ilk aldığım siyah mini eteğimi ve gömleğimi giydim. Ayağıma da siyah platform topuklularımı giydikten sonra hazırdım. Koşarak merdivenlerden indim. Anahtarlarımı vestiyerden aldıktan sonra dışarı çıktım.
Sanırım bugün şanslı günümdeydim. Karşıdan gelen taksiyi elimi kaldırarak durdurdum. Taksiye atlayıp Özyurt Holding'e sürmesini söyledim. Yaklaşık yarım saat sonra holdingin önündeydim.
Bu holding kesinlikle bir gökdelenle eş değerdi. Vücuduma yayılan heyecanla bedenim titremeye başladı. Ellerimi yumruk yapıp derin nefesler almaya başladım. Hadi ama , sakin olmalıydım şimdi. Heyecanlanmanın vakti değildi. Tekrar derin bir nefes alıp yavaş adımlarla holdingin kapısından girdim.
Girişin sağındaki sekreter masasına doğru ilerledim. Masada oturan sekreter beni görünce başını boğulduğu kağıtlardan kaldırdı.
-Buyrun nasıl yardımcı olabilirim ?
Sevecen birisi gibi gözüküyordu.
-Şey . . . Ben iş görüşmesi için gelmiştim. Daha önce başvuru yapmıştım.
Hafifçe gülümsedi.
-Tabi isim neydi ?
-Başak Dereli
Uzun ve işin ehli olan parmaklarını 2 saniye gibi kısa bir sürede klavyenin üstünde oynattıktan sonra
-Buyrun Başak Hanım. Size bekleme salonuna kadar eşlik edeyim.
Filmlerde izlediğimiz yada kitaplarda okuduğumuz tipik sekreterlere hiç benzemiyordu. Bekleme salonuna geldiğimizde teşekkür edip en köşede ki koltuğa oturdum. Geçen 15 dakikanın ardından 40 yaşlarında gözlüğü burun deliklerinin biraz üstünde olan kadın beni içeriye çağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PATRON
ChickLitSert yakışıklı iliklerine kadar acımasızlık akan Demir . Güzel masum ve yapılan kirli oyunlardan haberi olmayan Başak. Koca bir yanlış anlaşılma. Kin ,İşkence , Hayal kırıklığı , pişmanlık , ölüm Ya AŞK ? Aşk bu oyunun neresinde kaldı ?