2. BÖLÜM ¤İŞTE Kİ İLK GÜN¤

2.7K 146 16
                                    

"Ağaç ne kadar yüksek olursa olsun yaprakları yere düşer. "

Ahh... parmağımı hemen ağzıma götürdüm. Kahretsin elimi yakmıştım.

Dün geceden beri ikilemdeydim. Bir yanım lanet egoistten korkup yatağın altına saklanıp nefes almak için kafasını bile çıkartmazken diğer yanım işe alındığım için göbek atıyordu.

Düşüncelerimin savaşı gece uyumama hiç yardımcı olmamıştı. Bir sersem gibi davrandığımdan emindim. Şuan ki hareketlerimin The Walking Dead'teki zombilere ya da Gossip Girl'deki Serana'nın içmiş haline benzediğine hiç kuşkum yoktu.

Yandığı için hafif kızaran parmağımı suyun altın götürdüm. Bu işi yapabilirdim. Yapmalıydım.

İnci kaplamalı iç kısmında eyfel kulesinin resminin bulunduğu saatime baktım. Akrep 8' i yelkovan 5' i gösteriyordu. Oysa dün odadan çıktıktan sonra Hale Hanım' ın "Demir Bey çok disiplinli ve dakik bir patrondur" adlı konuşmasını koca iki saat boyunca dinlemiştim.

Elimdeki kahve dolu fincanı ve bir bardak suyu üzerinde osmanlı motifleri olan ve yan taraflarında tutacakları bulunmayan tepsinin üzerine koyup kahveyi dökmemeye dikkat ederek hızla geniş koridorda ilerledim .

Daha fazla beklemeden kapıyı tıklattım.

-Gir dedi.

Kendinden emin ve umursamaz ses tonuyla. Kapı kolunu çevirip içeri girdim . Arkamdan kapıyı kapatıp masasına doğru ilerledim.

Daha kahveyi bırakmak için eğildiğim masadan kalkmadan

- 5 dakika 47 saniye geç kaldın diye homurdandı.Tek kaşını kaldırıp yüzüme dik dik bakmaya başlarken

-Bir daha ki sefere saatinde getiririm efendim dedim. Başa gelen çekilirdi. Tam odadan çıkmak için hazırlanıyorken

-Ben sana çık dedim mi? dedi. Hafif kızmış bir sesle

-Biliyor musun ? dedi. Önündeki kahve fincanına bakıp bana tekrar döndü.

-Ben köpüksüz kahve içmem . Sabır dileyip kahveyi yenilemek için dışarı çıktım.

Bu sefer elimi yakmadan bol köpüklü bir kahve yapmayı başarmıştım. Bana artık yabancı gelmeyen geniş koridordan geçtiğimde kapıyı art arda iki kez çaldım. Umarım bu sefer bir sorun çıkmazdı.

Kahveyi önüne bıraktım . Ela gözleri kahve fincanının üzerinde gezindi. Gözlerinde ki pırıltılar her an bir sorun bulmak için yanıp sönüyordu. Kahvesinden bir yudum içip burnunu kıvırdı.

-Sade mi ? Dedi. Sesinde ki kendinden hoşnut tınıyı gizleme ihtiyacı duymadan.

-Evet Hale Hanım kahveyi sade içtiğinizi söyledi.

-Bugünden sonra kahveyi şekerli içiyorum. Bilirsin insanların tercihleri çabuk değişir dedi. Yüzündeki alaycı ifade yavaş yavaş kendinden emin bir sırıtışa dönüştü. Tanrım kim olduğunu zannediyordu ki bu

------------------------

Saat 11 e geliyordu ve ben bu süre zarfında 7 defa kahvesini değiştirmiştim. Hiç birini içmemiş, hepsine bu çok şekerli, bu çok sıcak, bu çok soğuk deyip farklı farklı bahaneler bulmuştu. Son kahveyi götürdüğümde artık kahve içmeyeceğini, kahve saatinin geçtigini söylemişti. Bir sürü azardan sonra beni odasından kovmuştu.

Artık beynimin gönderdiği komutlara bacaklarım uymuyordu. Kendimi koltuğuma bıraktım. Ayak tabanlarım çoktan sızlamaya başlamıştı. Biranlık teredütten sonra koltuğuma iyice yaslanıp gözlerimi kapattım.

PATRONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin