KUKLACI

34 1 1
                                    

Recai bey hava kararırken apartmana döndü. Sabahleyin erkenden eşi Sahire hanım onu sokağa salıvermişti. 

-Sen bugün git, ayak altında dolaşma. Kadın gelecek, dairede temizlik yaptıracağım.

Recai bey uysal bir adamdı. Böyle aşağılayıcı sözlere aldırmaz, onları söyleyenin saygısızlığına, biraz da terbiyesizliğine verirdi. Yetmiş beş yaşından sonra şuna buna kızmak, bir damarının çatlamasına neden olmak istemezdi. Kızmakla beraber;

-Olur, öyle yapayım, dedi. 

On iki daireli olan Zümrüt apartmanı onundu. İki dairesini birleştirip, oğlu, gelini ve damadı ile birlikte oturuyor, geri kalan on dairenin geliri ile geçiniyordu. Söz aramızda, bankada da bir hayli parası vardı.

Elinden birçok iş geldiği gibi, okumaya da düşkün, geniş görüşlü, hemen her şeyle ilgilenen, inceleyen, özleyen bir insandı. Saatlerce bir park sırasında, ya da bir kahvenin caddeye bakan camının arkasında oturup gelen geçeni seyreder, birtakım düşüncelere dalıp gider, vaktin nasıl geçtiğini unutur, gurbete düşmüş bir avare dolaşır, kılık kıyafetine de pek dikkat etmezdi.

Oğlu Bedri hukuku bitirmiş, bir avukat arkadaşı ile çalışıyordu. Perihan adında aklı başında bir kızla evliydi. Bu gelin, aile içinde etliye sütlüye karışmazdı. Geçimsiz olan görümcesi Calibe'nin ve kayınvalidesi Sahire hanımın kahrını çekerdi.

Yıldız bu gelinin çektiği ıstırabın da farkında olduğu için dayısına;

-Sen karını alıp gitsene buradan, dedi.

-Vay küçük hanım, fazla mı geldik.

-Sen onun çektiği sıkıntının farkında değildin, günde iki nöbet olsun ağlar. Sen ablan olacak Calibe'nin ne mal olduğunu bilmez misin?

-Calibe dediğin kim?

-Kim olacak, benim anam.

-Anana karşı çıkıyorsun.

-ben, kim ezilirse, kim haklı ise onun yanındayım. Perihan sabahtan akşama kadar çalışır, bu apartmanda bir hizmetçiden ayırt edemezsin. Üstelik adı tembel, beceriksiz.

Bedri Bey de yeğeni Yıldız'ın dürüstlüğünü bilir ve onu severdi. Ama bir türlü iki ucunu bir araya getirip bir ev tutarak karısını alıp ayrı çıkamıyordu. Geçim kolay değildi. Babasının evinde hemen her şey bedava. Elini kolunu sallaya sallaya gir çık. Para soran eden yok.

Yıldız, hemen her gün annesi Calibe, babası Hayri Beyle münakaşa eder, onlara karşılık verirdi. Meydan okurdu.

Recai Bey, bu Hayri Bey'i basit bir memurken, kredisi sayesinde, kısa zamanda bir bankada şefliğe yükseltmişti. O da bedavacılardandı. Hayli yüksek olan maaşından, ikramiyelerinden kimsenin hayır gördüğü yoktu. Karısı bir şey isteyecek olsa;

-Hayrola, derdi. Baban harçlık vermiyor mu?

Kocasından soğuk bir cevap almaktansa. Calibe, isteyeceğini babasından istemeyi tercih ederdi. Recai Bey;

-Takma kafana, derdi. Yuvarlanıp gidiyoruz işte.

Apartmanın işlerini, incele bildiği kadar incelmiş, yontulmuş bir köylü hizmetçi görüyordu. Ailenin ağız tadını almış olduğu için yemeklerine pek diyecek yoktu. Elli yaşına geldiği halde altın merakı gitmemişti üstünden. Aylığını hep bileziğe ya da Reşat altınına yatırır, çift kilitli sandığında sakladığı bu altınları, odasının kapısını kilitleyerek er akşam, yatmadan önce seyrederdi.

Recai bey bütün gününü dışarıda geçirdikten sonra eve gelmiş ve kapıdan girer gilmez sol taraftaki mutfağın kapısından bakmış ve;

-Kolay gele Fatma, diye seslenmişti.

Kadın cevap vermeyince;

-Bana bak, dedi. Dilini mi yuttun? Sana lakırdı söyledik. 

Kadın başını çevirip;

-Bana birde sen çatma, dedi. Akşama kadar iş, iş. Canım çıktı. İki daire birden, kolay mı?

-Hanım nerede?

-Nerede olacak berberde.

-Bu ne bitmez berber işi be! Sakal tıraş mı oluyor bu kadın!

Hizmetçi;



-Eee, dedi. İnsan altmışını geçince suratında kalın kalın kıllar çıkıyor. Sonra saç boyası, tırnak cilası var.

-Calibe nerede?

-Bilmem nereye gittiğini söylemedi.

-Gelin?

-Gelin nerede olacak? Hanımefendi büfenin içindekileri çıkartıp tozlarını almasını söylemiş. Gümüşleri de parlatacak.

Recai Bey buzdolabını açtı baktı;

-Fatma, dedi. Ben acıktım, ne vereceksin bana?

Kadın;

-Ne vereyim, dedi. Peynir, ekmek, zeytin.

-Yumurta yok mu?

-Vardı ama, Yıldız okuldan gelince acıkmış, onlar istedi. Ona iki yumurta kırdım.

-Peki, bu fasulye piyazının üstündeki yumurtalar neyin nesi?

-Hayri bey telefon etmiş, terziye uğrayıp yeni elbisesini alacakmış.Biraz geç kalacak. Calibe Hanım iki yumurta haşlama mı söyledi.

-Aman ne güzel? Bugün başka yemek pişmedi mi? Millet ne yiyecek?

-Haşlama et, pilav, karnıyarık var. Yarım saate kadar hazır olur.

-Pekala ben odama gidip soyunayım.

Fatma, Recai beyin arkasından seslendi;

-Bey, Bey, senin odanı misafirler için yatak odası yaptılar.

Recai bey durdu, yüzü yavaş yavaş kızardı.










KUKLACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin