Tahsisat almayan Hayri Bey'le Bedri Bey'di. Bedri Bey bundan şikayeti değildi, ama Hayri Bey söyleniyordu.
-Peder bizi damat yerine koymuyor.
Perihan da bir tahsisat alıyordu. Fakat yalnız en yakın zamanda kayın babasına teşekkür ederdi. Gelinin bu davranışı aile içinde riyakarlık olarak manalanıyordu.
Gelininden, torunundan başka, artık herkes Recai Bey'den söz ederken "kuklacı" diyordu. Kuklacı geldi, kuklacı gitti.
Kimse de adamcağızın üstüne varamıyordu. Çok kırıcı ve sert bir tutum almıştı. Yemek konusunda biraz sıkıyı gevşetmişti. Öyle iki kap, basit yemeklerle kalmak istemiyordu. Ara sıra aklına gelen bir yiyeceği aldırıyor, bu aile halkı için bir sürpriz oluyor, ama yine de birbirlerine ;
-Hangi dağda kurt öldü? diyorlardı.
Kuklacı dükkanına gelince, Recai bey orada çok mutluydu. Elindeki aletlerin yardımı ile bir kukla takımının, bir orta oyunu takımının bütün tiplerini yapmaya çalışıyordu.
Bunları bulup benzetmek yorucu bir işti. Ama ortaya yaşmaklı ve feraceli bir zenne çıktığı zaman dede ile torun çok seviniyorlardı. O küçücük elbiseleri, o mini mini ayakkabıları aslına uygun olarak yapmak kolay bir iş değildi. Üstelik bu insan tipleri bağdaş kurup oturabiliyor, bir sandalyeye kuruluyor veya ayakta duruyor, istenildiği kadar elleri kolları ve başları hareket ettirilebiliyordu.
Recai bey Kapalı çarşıdaki antikacılardan birisine bir iki tip vermiş ve adamlar bunları çabucak satmışlardı. Hakikaten turistik eşyanın en değerlilerinden biri olan bu küçük insanlar kapanın elinde kalıyordu.
İlk olarak Bedri bey babasının açtığı dükkana uğradı. Recai bey onu pek kötü karşılamadı;
-Gel bakalım mahdum bey , dedi. Kuklacı babanın dükkanına hoşgeldin.
Çocukluğundan beri babasının el işleri yaptığını görmüş, hatta bir iki defa bu aletlerle bir şeyler yapmaya kalkmış olan Bedri Bey o küçük tezgahın üzerindeki araçlara hayretle baktı. Babası bir iş yaparken kendisine, oymacıların kullandığı bu araçlardan söz ederdi.
Şimdi elektrikle çalışan iki, üç alet insan başarısını kolaylaştırıyordu. Fakat, sadece elin alışkanlığına dayanan işler de vardı. Mesela bir insan suratını resmine benzetmek için büyük bir ustalık gerekiyordu. Recai Bey'in elinde bir eski sanatçının çeşitli yönlerden çekilmiş fotoğrafları ya da elle yapılmış resimleri vardı. Elindeki ceviz kadar bir ıhlamur ağacı parçasını oluklu veya düz kalemle oya oya resme benzetiyordu. Bazen bir kuyumcu dikkati ile çalışmak gerekiyordu.
Bedri Bey;
-Baba, dedi, bu işe biraz daha erken başlamalıydın.
-Neden? dedi Recai Bey.
-Daha az yorulurdun. Sonra ellerin daha kuvvetli olurdu.
-Ellerim, titriyor değil mi?
-Evet.
-Bu yorgunluktan veya güçsüzlükten değil Bedri. Kalemi biraz fazla daldırmak tan korkuyorum. Küçük bir yonganın kalkması, kalemin biraz daha dalması bir iki günlük emeği mahveder. Beni yüzler, başlardan çok, mini mini eller yoruyor. Bu elleri şimşir parçalarından işlemem gerekiyor. Şimşir en dayanıklı ağaçtır. Geçen gün bütün oymacıları dolaştım. Abanoz tahtası aradım. Bir tornacıda bir kaç parça buldum. Adam elindeki abanoz ağaçlarından keman burgusu yapıyormuş. İki parça için çok çekiştik.
-Keman burgusu ne oluyor?
-Oğlum, senin eşyaya, etrafına hiç merakın yok mu? Keman burgusu kemanın sapındaki, tellerin bağlandığı burgulardır.
-Onlara burgu denildiğini hiç billmiyordum.
-Bilemezsin, çünkü çevrenle hiç ilgilenmiyorsun. Yeryüzündeki her eşyanın bir değeri vardır. Sözüm buradan dışarı, ben bir eşek anırsa durur, hayvanın haline dikkatle bakarım.
-Baba şehirde eşek kaldı mı?
-Kaldı oğlum, kaldı. Ama artık ahırlarda değil, evlerde, apartmanlarda yaşıyorlar.
-Baba şimdi hakaretin sırası mı?
-Sana hakaret etmedim Bedri. Ben senin babanım. Ama bizim apartmanda da eşek yok değil. Birisi suratı kasap süngeriyle silinmiş enişten. Öteki de saygıdeğer anan.
-Baba annem eskisi gibi gezip tozmuyor.
-Oğlum, söyledim ya. İnsanın her yaş devresinin bir yakışığı, hatta bir zevki vardır. Böyle apartmanda yaşayan paralı bir kocaya sahip olan bir kadın, altmış beş yaşına geldi mi biraz hanımefendi davranışlı olmalıdır. Öyle ille genç olacağım diye moda maskarası olmamalı. İnsan zamanla yüzünde beliren buruşukları , çizgileri krem ve pudra ile sıvayıp örtmeye çalışmaklar kimi aldatabilir? Başta renk renk peruka, ağızda altlı üstlü takma diş, çipil gözlerde takma kirpikler. Şimdi bu maskaraya tak bakalım takabildiğin mücevherleri. Salkım küpe, çeşit çeşit pırlanta yüzük, şakır şakır bilezikler. İnciler, kolyeler, aklına ne gelirse. Bu takıntı eşya ile insan anca gülünç olabilir.